Ağız koruyucu, kafatasına bağlanıp kafatasının nasıl hareket ettiğini en kesin ölçüyle gösterir. | TED | لذلك فهي تقارن بصلابة جمجمتك وتعطيك أدقّ قياس ممكن على كيفية حركة الجمجمة. |
Ama yalnızca nasıl oynanmalı değil ne zaman oynanmalı konusunda da kurallar var. | TED | لكن القوانين لا تقتصر فقط على كيفية اللّعب، بل أيضا على وقت اللّعب. |
İşimi nasıl yapacağıma dair senin ne iznine, ne de onayına ihtiyacım var. | Open Subtitles | .. و لا أنتظر إذنك أو موافقتك على كيفية إدارة عملى أيها الضابط |
İnsanların geçmişte nasıl davrandıklarına bakarak gelecekte de ne yapacaklarını bilemezsin. | Open Subtitles | لا تستطيعين التنبؤ بكيفية تصرف الناس إستناداً على كيفية تصرفهم مسبقاً |
Bu konuşmalarda, her biriyle ne kadar sağlam bir ilişkim olduğunu ve bunu yapabileceğimi vurgulayarak bana güven verdi. | TED | في هذه النقاشات، غمرتني بالثقة بالتأكيد على كيفية ارتباطي بكل واحد منهم بعلاقة عظيمة، وأنني قادرٌ علي ذلك. |
Babası, yargıç olarak onun görevini nasıl yerinize getirdiğinizden dehşete düşerdi. | Open Subtitles | القطن: سيتم بالفزع والدها على كيفية ملء الفراغ في منصب قاضي. |
Bunu yapmak için çok daha fazla eğitime ve sorun çözmede nasıl ilerleyeceğimiz konusunda çok daha fazla pratik yapmalıyız. | TED | نحتاج الى الكثير من التدريب على كيفية عمل ذلك والكثير من الممارسة على كيف يمكن لذلك دعم حل المشكلة |
Birazdan sizinle bu vizyonları paylaşacağım, fakat önce bu adıma nasıl geldiğimizi anlatmak istiyorum. | TED | سوف أشارككم بنسخ من تلك التطبيقات بعد قليل لكن أولا دعونا نلقي نظرة على كيفية وصولنا لهذا |
Macaristan'da onun ''nasıl beraber yaşarız?'' sorusuna verdiği cevap bulma girişiminin altında yıllardır yaşadınız. | TED | هنا في المجر، عشتم لسنوات عديدة تحاولون تطبيق فكرته على كيفية العيش معًا. |
Sizin olayları nasıl tanımladığınız vereceğiniz tepkiyi etkiler, hem duygusal olarak hem de ahlaken. | TED | تسميتهم بالفعل تؤثر على كيفية تفاعلنا حيالهم غريزياً أو أخلاقياً |
Biz bu sorundan nasıl saydığınıza bağlı olarak 50 yıldır haberdarız. | TED | لقد عرفنا بوجود هذه المشكلة منذ 50 عاما ، وهذا الرقم يعتمد على كيفية حساباتك |
Bu demektir ki, mesela işbirliği ve rekabeti aynı anda nasıl biraraya getireceğimiz üzerinde çalışmalıyız. | TED | وهو ما يعني أننا، على سبيل المثال، بحاجة للعمل على كيفية استيعاب التعاون والمنافسة في وقت واحد. |
Başka bir enteresan bulgu ise girişimcilerin başarısızlıkla nasıl baş ettiğinin bölgelere göre değişmesi. | TED | اكتشاف آخر مثير للاهتمام أن هناك اختلافات إقليمية على كيفية تعامل رواد الأعمال مع الفشل. |
Bazı resimlerin solmaya başladığını görebilirsiniz ve bize bazılarını kendisinin önceden nasıl anlaması gerektiğini farkettiğini gösteriyor. | TED | يمكنكم رؤية أنها بدءت الأن تغذية بعض هذه الصور لتظهر لنا إنها بالفعل بدءت التعرف على كيفية فهم البعض بنفسها |
İlk mikrobik topluluklarımız nasıl doğduğumuza bağlıdır. | TED | لقد اتضح ان مجتمعاتنا المايكروبية الاولى تعتمد كثيرا على كيفية ولادتنا. |
Hadi, uygulamada nasıl çalıştığına bakalım. | TED | لذلك لنلق نظرة على كيفية حدوث ذلك عمليا. |
Ayrıca memurların kurumları içerisinde gördükleri muamelelerin, genel anlamda topluluğa karşı davranışlarını nasıl etkilediğini de biliyoruz. | TED | نعرفُ أيضًا أن طريقة التعامل مع رجال الشرطة داخل المؤســسة يؤثر على كيفية تصرفهم مع المجمتع ككل. |
Öncelikle anıların nasıl oluştuğuna bakalım. | TED | أولا، دعونا نلقي نظرة على كيفية تشكل الذكريات. |
Bu değişiklikler insanların saklanmış bilgiye nasıl ulaştıklarını etkiliyor. | TED | يبدو أن هذه التغييرات تؤثر أيضا على كيفية استرجاعنا للمعلومات المخزنة. |
Kişisel tecrübelerinin unsurları, kültürün, yaşadığın toplum ve ailen, dünyayı nasıl gördüğünü etkiler. | TED | إذ أن عناصر تجاربك، بما في ذلك ثقافتك، ومجتمعك، وأسرتك، كلها تؤثر على كيفية رؤيتك للعالم. |
Ama bu, balıkçılığımızın etkisini ve her şeyin birbirine ne kadar bağlı olduğunun altını çiziyor. | TED | لكنها تؤكد أيضاً على تأثير مصايد الأسماك كما تؤكد على كيفية إتصال جميع النقاط ببعضها |