Yalnızca o araçların elektronik etkinliğe sahip olacağı söyleniyor ama bu doğru değil. | TED | يدعون أنهم سيكونوا الوحيدين الذين يملكون سيارات كهربائية فعالة، لكن هذا غير صحيح. |
Bu doğru değil. Sen onu gerçeğe dönüştürüyorsun. Ama doğru değil. | Open Subtitles | لا، ذلك غير صحيح أنت تجعل ذلك صحيحًا، لكنه ليس كذلك |
Güzel! doğru değil ve dünya daha iyi bir yer. | Open Subtitles | حسنا , هو كلام غير صحيح والعالم الان مكان افضل |
Çünkü teknolojiyle ilgili yanlış bir şey yok, teknolojiye yaklaşımımız yanlış. | TED | لأنه لا يوجد خطأ بالتكنولوجيا، ولكن منهجنا المتعلق بالتكنولوجيا غير صحيح. |
Teknik olarak doğru değil, çünkü senin bir hayatın yok. | Open Subtitles | حسناً، هذا غير صحيح تقنياً لأنه ليست لديكِ حياة أصلاً |
Masrafları aksesuar ve figüranların arkasına saklıyor. Bu doğru değil. | Open Subtitles | إنها تخفي مبالغ ضخمة بداع الديكورات والإضافات، هذا غير صحيح |
Bu doğru değil. Koothrappali ve Wolowitz her zaman geliyor. | Open Subtitles | هذا غير صحيح كوثربلي و وولتس يأتيان هنا طوال الوقت |
Bu doğru değil. Doğru görünmüyor. Bu yanlış bir şey. | Open Subtitles | إن هذا غير صحيح فقد كانت متزوجة مني يا سكوت |
Bu doğru değil, en azından annesi için. Annesi endişelenmişti. | Open Subtitles | غير صحيح ، على الأقل بالنسبة للأم فقد كانت قلقة |
Hayır Paul, bu kayıt dışı ve doğru değil. Kısmen. | Open Subtitles | هذا بيني و بينك و غير صحيح أيضاً، نوعاً ما |
Bu doğru değil. Bu iki duvarın beyaz olması lazım. | Open Subtitles | هذا غير صحيح ، ينبغي أن يكون هذان الحائطان أبيضان |
Çoğu kadın, erkekler çocuk gibidir der. Ama bu doğru değil. | Open Subtitles | كثير من النساء يقولون أن الرجال كالأطفال ولكن هذا غير صحيح |
Ama eğer doğru olsaydı ki doğru değil. - Ama doğru. | Open Subtitles | رغم أنه غير صحيح من الواضح لكن لو كان وهذا مستبعد |
Her zaman en önemli şeyin o olduğunu düşürsün ama bu doğru değil. | Open Subtitles | ،بالمرةِ الأولى , تفكر دوما بأنها أهم شي .لكن هذا الأمر غير صحيح |
Hayır. Kesinlikle doğru değil. Bu konuda hiçbir kanıtınız yok. | Open Subtitles | لا، ذلك غير صحيح البته وليس لديكِ دليل على ذلك |
Bayan Grant, düşündüğünüz şey için üzgünüm ama doğru değil. | Open Subtitles | سيدة جرانت انا اسفه اعتقدي ما تعتقدي ولكنه غير صحيح |
Beni politik açıdan yanlış bir parça et için mi ektin? | Open Subtitles | أنت فجر لي من أجل قطعة من اللحوم غير صحيح سياسيا؟ |
Anlayışım, tek bir yanlış girişin bu kilidi kalıcı olarak dondurabileceği yönündeydi. | Open Subtitles | مأخوذ بعلمي أنّ إدخال واحد غير صحيح يمكنه تجميد هذا القفل، للأبد |
Ayrıca çok çirkin ve ikincisi, bunun doğru olmadığını biliyorsun. | Open Subtitles | و بشع ايضاً ثانياً , تعرفين ان هذا غير صحيح |
Bu sene içinde dört ayrı hastane. Doğru olmayan bir şeyler var. | Open Subtitles | هذا رابع مستشفى هذه السنة وهناك شيء غير صحيح |
"Aşkın gözü kördür" derdim ama, ikimiz de bunun yalan olduğunu biliyoruz. | Open Subtitles | حسنا, كنت لأقول الحب أعمى لكن كلانا نعرف أن ذلك غير صحيح |
İkisi de doğru olamaz, görünüşe göre. | Open Subtitles | كلا الواقعين معا غير صحيح ولكن كلاهما يبدو موجودان |
Bir şeylerin yolunda olmadığını gören tek kişi sen değilsin. | Open Subtitles | انت لست الشخص الوحيد الذي يرى ان هناك شيء غير صحيح. |
- Yeni bir tane daha yapabilirler. - Yanılıyorsun. | Open Subtitles | يمكنهم أن يبتكروا بديلاً عني - غير صحيح - |
Daha da kötüsü doğru değildir. | Open Subtitles | والأسوء من ذلك أنه غير صحيح بأمر من الله |
Duygularımızı dışa göstermede bu örümcekten daha fazla yetkimiz olduğunu düşünüyor olabiliriz ama belki de öyle değil. | TED | وقد نعتقد أننا نمتلك قدرا من التحكم في ما يظهر من حالتنا الداخلية أكثر من العنكبوت، ولكن ربما هذا غير صحيح. |