Gördüğünüz gibi yenileyici ve bölüştürücü bir tasarım, 21. yy ekonomisi için muazzam fırsatlar doğuruyor. | TED | أنتم ترون، التصميم المتجدد والمتوزع يخلق فرصًا استثنائية لاقتصاد القرن 21. |
gökdelenler uzun bir yol aldılar. Bir zamanlar imkânsız kabul edilen fikirler mimari fırsatlar hâline geldi. | TED | ما كان يعتبر في أحد الأيام مستحيلًا أصبح الآن يُمثّل فرصًا معمارية. |
Fakat bazı kurtlar için, özellikle de sürüsü olmayanlar için, insanlar yeni fırsatlar sunuyordu. | TED | ولكن بالنسبة لبعض الذئاب، خاصة أولئك الذين ليست لديهم مجموعة، المخيمات البشرية وفّرت فرصًا جديدة. |
Bir anlık yaşanan kaosta, sonrasında elde edilemeyecek fırsatlar olduğunu düşünüyordum. | Open Subtitles | أرى أن تلكَ الفوضى تهبنا الآن فرصًا ستكون مُهدرة بعد حين قريب. |
Dışarıya baktığımızda kariyerlerini geliştirmek için fırsatlar yaratırken, şehrimize ilgiyi arttırıp müziği bir yetenek cazibe aracı olarak kullanırız. | TED | وعندما ننظر للخارج، ننشيء فرصًا لهم لتطوير مهنتهم بينما نجذب الانتباه إلى مدينتنا أيضًا ونستفيد من الموسيقى كأداة لجذب المواهب. |
Başkaları için de eşit fırsatlar yaratarak büyürler. | TED | ويكبرون ويحدثون فرصًا متكافئة للآخرين. |
Gençlerimiz heyecan verici fırsatlar arıyordu. | TED | أراد المراهقون فرصًا تبعث على التشويق. |
Bu, yarım trilyon doların işe dahil olup istihdamlar, fırsatlar yaratabilmesi ve dünya çapındaki servetin özellikle en yoksul bölgelere adil dağıtılabilmesi demek. | TED | جملة ذلك ربما تبلغ نصف تريليون دولار سوف يجري ضخّها في السوق وسوف تتيح فرصًا ووظائف وتكوّن ثروات عبر أنحاء العالم، وبصفة خاصة في المناطق الأشد فقرًا. |
Önünde başka fırsatlar olduğunu biliyorum birilerini aramak istersen... | Open Subtitles | أعلم أن لديكِ فرصًا أخرى. -لذا، إن كنت تريدين مني إجراء تلك المكالمات ... |