İyi ki yemek almışım. Evde hiçbir şey yok. | Open Subtitles | جيد أنني أحضرت طعاماً فلا يوجد شيء في المنزل |
İyi ki yemek almışım. Evde hiçbir şey yok. | Open Subtitles | جيد أنني أحضرت طعاماً فلا يوجد شيء في المنزل |
hiçbir şey yok, o nedenle eyalet savcılığına hiçbir şey olmadığını göstermeliyiz. | Open Subtitles | فلا يوجد شيء هناك, لذا يجب أن نظهر للمدعي العام أنه لا شيء هناك |
Pekâlâ, millet, devam edin. Burada izleyecek bir şey yok. | Open Subtitles | حسناً، يا رجال، تحرّكوا من هنا فلا يوجد شيء لرؤيته |
Kıtlık var sanki. Yiyecek ve içecek bir şey yok. Gazoz yok. | Open Subtitles | -هذه كالمجاعة فلا يوجد شيء للأكل أو للشرب و لا يوجد صودا |
Yüzüne karşı söylediklerimden başka bir şey yok. | Open Subtitles | فلا يوجد شيء في نفسي الإ وقد قلته لك في وجهك |
Bunlar hakkında bana söyleyebileceğin hiçbir şey yok yani? | Open Subtitles | إذاً فلا يوجد شيء يمكنك أن تخبرني به عن هذه؟ |
Bari yürümeye başlayalım. Burada hiçbir şey yok. | Open Subtitles | يمكننا البدأ بالمشي فلا يوجد شيء هنا |
Eğer tanrı yoksa hayatlarımızda yaşananlara şekil verecek hiçbir şey yok demektir. | Open Subtitles | إذا لم يكن هنالك آلهة، فلا يوجد شيء يشكل ما جرى في حياتنا... |
Eğer Galactica bizi imha etmek isterse, yapabileceğimiz hiçbir şey yok. | Open Subtitles | إذا كان (جلاكتيكا) ترغب بإسقاطنا فلا يوجد شيء نستطيع فعله |
Burada hiçbir şey yok. | Open Subtitles | فلا يوجد شيء هنا |
O hazineye kafayı takmamızı istediği çok belliydi. İçinde hiçbir şey yok. | Open Subtitles | فلا يوجد شيء بالداخل |
Sizin için burada hiçbir şey yok. | Open Subtitles | فلا يوجد شيء يخصك هنا |
- Yardım edecekse konuşacak bir şey yok. | Open Subtitles | ان كان ذلك سيساعد فلا يوجد شيء لنناقشه |
Eğer burada kayıtlı değilse yapabileceğim bir şey yok. | Open Subtitles | إن لم يكن هنا فلا يوجد شيء يمكنني فعله |
Tamam, Max, bak. Her neyse, burada yardımcı olmak için yapabileceğin bir şey yok burada şu an. | Open Subtitles | حسناً، انظري (ماكس) مهما كان هذا الشيء فلا يوجد شيء يمكن أن تساعدي به الآن |
Çünkü, bu sularda yiyebileceği bir şey yok. | Open Subtitles | فلا يوجد شيء لها لتأكله هنا. |
Onu Kiev'e geri gönder. Onun için burada bir şey yok. | Open Subtitles | أعدها إلى (كييف)، فلا يوجد شيء لها هنا. |