Bir zamanlar, Uzaklardaki Krallık'ta kral ve kraliçe güzel bir kız bebeğe kavuştu. | Open Subtitles | في قديم الزمان في مملكة بعيدة جداً جداً الملك والملكة رزقوا بطفلة جميلة |
Bana dedi ki, Bir zamanlar dünyadaki bütün hayvanlar birdi. | TED | قال لي، في قديم الزمان كانت جميع حيوانات الأرض حيوانًا واحدًا. |
Bir zamanlar çok güzel ıslık çalan bir prenses vardı. | TED | كان هنالك في قديم الزمان أميرة جميلة تصفر في كل الاوقات |
Evvel zaman içinde çok, çok uzaklarda, bir İngiliz Şatosunda Prens adında, son derece şımarık bir şahsiyet yaşarmış. | Open Subtitles | في قديم الزمان في قلعة إنجليزية في مكان بعيد جدا عاشت هناك شخصية بارزة ومدللة تدعى |
Evvel zaman içinde Bir zamanlar bir eğri, bir de doğru ağaç varmış. | Open Subtitles | كان يامكان في قديم الزمان كان هناك شجرة معقوفة وشجرة مستوية |
Bundan çok Uzun zaman önce, fok balıkları ulak olarak bilinirmiş. | Open Subtitles | منذ قديم الزمان بالجزيرة المنسية، الناس علموا أنّ الفقمات هم رسل. |
Bir varmış bir yokmuş, kalbi iki kısma ayrılmış güzeller güzeli bir kraliçe yaşarmış. | Open Subtitles | مرة في قديم الزمان عاشت ملكة جميلة و التي قلبها كان مكسورا الى نصفين |
Bir zamanlar, küçük bir kız saat takmış beyaz bir tavşan gördü. | Open Subtitles | في قديم الزمان بنت صغيرة رأت أرنب أبيض يَلْبسُ ساعة |
Bir zamanlar, çok uzun yıllar önce... ..bir Ortodoks manastırında yaşlı bir keşiş yaşarmış. | Open Subtitles | كان يا ما كان,في قديم الزمان كان راهب عجوز يعيش في دير أورثودوكسي |
Bir zamanlar, uzun yıllar önce Rockaway'deki komşularımızın evine iki hırsız girdi. | Open Subtitles | كان يا مكان، في قديم الزمان اقتحم لصّان منزل جارنا في "روكواي" |
Bir zamanlar bir kadın odun topluyordu. | Open Subtitles | في قديم الزمان , كانت هناك إمرأة تجمع الحطب |
Bir zamanlar bir kral şato yaptırmış. | Open Subtitles | في قديم الزمان كان هناك ملك الملك هذا بَنى قلعة |
Bir zamanlar Libby adında çok genç ve güzel bir şarkıcı varmış. | Open Subtitles | في قديم الزمان كانت هناك مغنية شابة ورائعة اسمها ليبي |
Bir zamanlar, otlakta bir evim vardı. | Open Subtitles | فى قديم الزمان, كان عندى بيت فى المراعى. |
Bir zamanlar çok geniş ve büyük bir ülkede çok güzel bir prenses varmış. | Open Subtitles | كان يا مكان في قديم الزمان في بلد عظيم كانت توجد اميرة جميلة جداً جداً |
"Evvel zaman içinde dilek dilemek hâlâ bir işe yarıyorken tüm kızları da çok güzel olan bir kral yaşarmış | Open Subtitles | في قديم الزمان عندما كان الأمنيات لا تزال تُجدي نفعًا كان يحيا ملك |
Evvel zaman içinde, uzaklardaki Siam krallığında, | Open Subtitles | [راوي] في قديم الزمان ومنذ عهد بعيد، فيالمملكةِالبعيدةِلسيام، |
Evvel zaman içinde köyün birinde bir prens ve kör bir prenses yaşarmış. | Open Subtitles | في قديم الزمان كان هناك أمير، و أميرة التي كَانتْ عمياء . |
Emre Mutlu Uzun zaman önce burada, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir halk yaşadı: Mayalar. | Open Subtitles | من قديم الزمان عاش شعب فريد في التاريخ كله، شعب المايا |
Çok Uzun zaman önce tüm günahlarımızı üzerine alması için Tanrı tarafından gönderilen gerçek Kefaretçi. | Open Subtitles | آكل الخطايا الأصلي والذي أرسله الرب منذ قديم الزمان ليمحو خطايانا للأبد |
Uzun zaman önce, kabileler bir aile gibi bir arada yaşarlardı ve çocuklar tüm kabile tarafından bakılır ve büyütülürdü. | Open Subtitles | في قديم الزمان ، عملت القبائل معا كعائلة واحدة وكان يتم العناية بالصغار من قبل القبيلة بأكملها. |
Bir varmış bir yokmuş küçük bir serçe varmış Kış için güneye uçarken soğuktan donmuş ve yere düşmüş. | Open Subtitles | في قديم الزمان... ... كانهناكعصفورصغير بينما كان يطير جنوبا هربا من الشتاء تجمد من البرد |