Bir katili çizgili takım elbiseyle bisiklet üstünde hayal edemezler. | Open Subtitles | إنهم لا يستطيعون أن يتخيلوا مسلحاً يلبس بدلة على دراجة. |
Eğer bu kızlar... antrenman yapacak bir yer bulamazlarsa, rekabet edemezler. | Open Subtitles | اذا لم يكن للفتيات مكان يتدربون فيه لا يستطيعون ان ينافسوا. |
İnsanların Bizi görmemesi illa yalan söyleyeceğimiz anlamına gelmez. | TED | فقط لأن الناس لا يستطيعون أن يرونا لا يعني ذلك أننا سنكذب بالضرورة. |
Erkekler bazen yapamaz çünkü onlar penisleri tarafından kontrol ediliyorlar. | Open Subtitles | الرجال أحياناً لا يستطيعون لأن أعضائهم هي من تتحكم بهم |
Adam gibi hakaret bile edemiyorlar artık. | Open Subtitles | وصلوا لدرجة أنهم لا يستطيعون إهانتك وجها لوجه |
Mesela sigorta şirketleri gelişen ülkelerde altyapı yatırımı için asla yatırım yapmazlar çünkü bu riski alamazlar. | TED | شركات التأمين لا تستثمر أبداً في مشاريع البنية التحتية للدول النامية، مثلاً، لأنهم لا يستطيعون تحمل المخاطرة. |
Çoğu koklear implant hastası enstrümanlar arasındaki farkı ayırt edemez. | TED | معظمي الذين خضعوا لزراعة القوقعة لا يستطيعون تحديد الفرق بين الأدوات الموسيقية. |
Hayır , o bir kilit .. böylece başka insanlar çantamı açamazlar. | Open Subtitles | لا, إنه قفل و لذلك أشخاص غيرى لا يستطيعون فتح حقيبتى |
Cinayetlerin peşinden gitmemi engellemiş olabilirler ama uyuşturucuyu takip etmeme engel olamazlar. | Open Subtitles | قد يمنعونني من تتبّع جرئم القتل لكنهم لا يستطيعون إيقاف تتبعي للمخدّرات |
Thor gemi gövde yapısının bozulmasını riske edemeyeceklerini söylemiştin. | Open Subtitles | لقد قلت أنهم لا يستطيعون المجازفة بتعريض سلامة السفينة للخطر |
Berbat. Çocuklar vuramıyor ya. yakalayamıyorlar da. | Open Subtitles | سيئة الاطفال لا يستطيعون الضرب او الامساك |
Ve bazı insanlar, bazı lanet insanlar, kendilerini kontrol edemezler. | Open Subtitles | وبعض الناس, بعض الناس اللعينين لا يستطيعون السيطرة على أنفسهم |
Kafalarının içinden gelen seslerle, dışından gelenleri ayırt edemezler. | TED | الذين لا يستطيعون التمييز ما إذا كانت الأصوات قادمة من داخل أو من خارج رؤوسهم. |
Onlar bu haldeyken yardım edemezler. | Open Subtitles | تستمتع بإطلاق النار عليهم مثل الأرانب؛ أليس كذلك؟ لا يستطيعون مساعدة أنفسهم فيما تحولوا له |
Yoksa dua edemezler. Bunun temiz olmadığı farz edilir. | Open Subtitles | انهم لا يستطيعون الصلاة ما لم يفعلوا لانها تعتبر نجاسة |
Biri çıkageldiği zaman ve hastane tanı koyamadığı için ne yapacağını bilmediği zaman, Bizi arıyorlar. | TED | عندما يأتي شخص ما ولا يستطيع المستشفى أن يقدموا له أي مساعدة فيتصلوا بنا عندما لا يستطيعون تشخيص حالة المصاب |
Erkekler bazen yapamaz çünkü onlar penisleri tarafından kontrol ediliyorlar. | Open Subtitles | الرجال أحياناً لا يستطيعون لأن أعضائهم هي من تتحكم بهم |
Bana Kolipoki diyorlar, çünkü Groberg'i telaffuz edemiyorlar. | Open Subtitles | ينادونني ب كوليبوكي لأنهم لا يستطيعون لفظ كلمة كروبيرك |
Bunlar tost makinesi bile alamazlar. Meteliksizler. Beleşçiler. | Open Subtitles | إنهم لا يستطيعون شراء آلة خبز لعينة أنهم أوغاد ومفلسين |
Ve orada güvenlikte çalışanlar, bana yardım edemez ve çantamı benim için banda koyamazlar. | TED | وأولئك الذين يعملون بمجال الأمن لا يستطيعون مساعدتي ولايمكن لهم أن يقوموا بذلك لأجلي. |
Onlara bahane vermezsek bize başka bir şirketin önünde ateş açamazlar. | Open Subtitles | إذا كنا لا تعطيهم عذرا انهم لا يستطيعون اطلاق النار علينا، ليس أمام شركة أخرى. |
Ho-ho. Bize kesinlikle engel olamazlar. Oh, bence sen de hâlâ birşeyler var. | Open Subtitles | لا يستطيعون يسيطرون علينا تركت واحدا صغيرا |
Bizi hiper uzayda takip edemeyeceklerini sanıyordum. | Open Subtitles | كنت أنّهم لا يستطيعون تعقبنا بالفضاء الفوقي |
Hayır, yakalayamıyorlar. | TED | لا، لا يستطيعون. |
Günümüzde cep telefonu olan 3 milyar kişinin internet erişimi yok. | TED | ثلاثة بلايين شخص اليوم مع الهواتف لا يستطيعون الوصول إلى الإنترنت. |
Hem de bu düşünmeyi istemediklerinden değildir. Düşünmezler çünkü gerçekten yapamazlar. | TED | وذلك ليس لأنهم لا يريدون القيام بذلك، إنه حقًّا لأنهم لا يستطيعون. |
Fakat her nasılsa bağımlı insanlar tedavi için beklemek zorunda veya bazen ihtiyaçları olduğunda tedavi olamıyorlar. | TED | ولكن ولسبب ما، فإن المصابين بالإدمان عليهم الإنتظار لتلقي العلاج وأحيانا لا يستطيعون تلقي العلاج حين الحاجة. |
Artık bize daha önce erişmesi mümkün olmayan suçlular bize erişebilirler. | TED | المجرمين الذين كانو لا يستطيعون الوصول لنا من قبل يستطيعون وصولنا |
Peki neden yiyecek bulamayan bir milyar insanımız var? | TED | إذن ما هو السبب أن لدينا ملياراً لا يستطيعون الحصول على طعام؟ |