Eşit Adalet Hareketi'nde Bryan Stevenson ırksal farklılığa dikkat çekmişti, köleliği ve Jim Crow'u, toplu yıkımları ve daha da ötesini haklı çıkarmak için kendimize söylediğimiz bir hikâye. | TED | هو ما يدعوه براين ستيفينسون في مبادرة العدالة المتساوية بحكاية الإختلاف العرقي القصة التي أخبرناها لأنفسنا لتبرير العبودية وقوانين جيم كراو والسجن لأعداد هائلة وما هو اكثر من ذلك |
Bombalama için yolu asfaltla kaplamak düşünülmeyecek bir şey değildi, sırf bütçe artışını haklı çıkarmak için. | Open Subtitles | شيىء لا يُصدق ، فقد مهدوا الطريق للتفجير بكل معنى الكلمه لتبرير زيادة الميزانيه |
RNG: Diğer türlü savunulmayacak olanı haklı göstermek için dine başvurmak, doğum kontrolünün yasaklanması gibi. | TED | ريبكا: الإحتكام إلى الدين لتبرير مالا يمكن تبريره مثل منع موانع الحمل. |
Sadakat, güçlüler tarafından el üstünde tutulan, zayıflar tarafından da zayıflıklarını meşrulaştırmak için yüceltilen, abartılmış bir erdem John. | Open Subtitles | الولاء هو فضيلة مبالغاً فيها، جون يناصرها الحمقى يستخدمها الضعفاء لتبرير ضعفهم |
Hastanın durumu bu riske girmeyi gerektirecek kadar kötü değil. | Open Subtitles | إنّها ليست مريضة بما يكفي لتبرير المخاطر |
Kime dönüştüğünü açıklamak için bunu kullanamazsın. | Open Subtitles | لا يحق لك استخدام ذلك لتبرير ما أنت عليه. |
Öyle olabilir, ama bu tür bir savaş partisini haklı çıkaracak bir şey olmadı. | Open Subtitles | ذلك قد يكون لذا، لكن لم يحدث شيء لتبرير هذا النوعِ من حرب الاحزاب |
Din; tarihteki bazı kötü hareketleri haklı çıkarmak için doğaüstü olaylarla bağdaştırılmıştır. | Open Subtitles | الدين تنكّر بزي ما وراء الطبيعة منذ بزوع فجر التاريخ.. لتبرير بعض التصرفات الأكثر فظاعة بالتاريخ. |
Cinayeti haklı çıkarmak için Tanrı'nın adını bile kullanmaya hazır bir zorbasın sen. | Open Subtitles | أنت مجرد متنمر تحاول أن تستخدم القدر كذريعة لتبرير الجريمة |
Bu sözü, Engizisyonun tüm vahşetini haklı çıkarmak için kullandılar. | Open Subtitles | استخدموا هذه الكلمة المفردة لتبرير أي عمل وحشي من طرف محاكم التفتيش الخاصة بهم |
Usame bin Ladin ve Cihat terörizmi faaliyetlerinde bulunan diğerleri yaptıklarını haklı çıkarmak için sürekli Kuran ve Hz. | Open Subtitles | أسامة بن لادن والآخرون الملتزمون بأرتكاب اعمال الجهاد الارهابيه يستشهدون بالقرآن ومحمد كمثال لتبرير افعالهم |
Bu çirkin bir kelime ve sen bunu yapmanı istedikleri iğrenç şeyleri haklı göstermek için kullanıyorsun. | Open Subtitles | إنها كلمة قبيحة ويستخدمونها لتبرير الاشياء القبيحة التى يجعلوك تقوم بها |
Hangi vicdan azabını hissediyorsan bunu sadece intikamını haklı göstermek için kullanıyorsun. | Open Subtitles | أيّما يكون الذنب الذي تشعره، فإنّك تستغلّه لتبرير ثأرك. |
Spor etkinlikleri, alkoliklerin yükünü üstlendiklerini haklı göstermek için, sosyal olarak kabul edilebilir bir yoldur. | Open Subtitles | والأحداث الرياضية هي الطريقة الإجتماعية الممكنة للمدمنين لتبرير جرعاتهم |
Böylece Afrikalıların biyolojik açıdan "aşağı" olduklarını ve köle olarak gönderildiklerini ileri sürerek bu teoriyi meşrulaştırmak için büyük çaba sarfettiler. | TED | مما دفعهم للزعم أن الأفارقة كانوا أقل شأنا من الناحية البيولوجي و أنهم خلقوا لكي يكونوا عبيداً وقد بذلت جهود كبيرة لتبرير هذه النظرية |
Ama bazı mezunlar bunu mezuniyet sonrası yaptıkları oldukça illegal anlaşmaları meşrulaştırmak için kullandılar. | Open Subtitles | لكن بعض الخريجين قاموا بإستخدام تلك الخوارزميات في حياتهم ما بعد الجامعية لتبرير قيامهم ببعض التعاملات التجارية المشبوهة |
Hastanın durumu bu riske girmeyi gerektirecek kadar kötü değil. | Open Subtitles | إنّها ليست مريضة بما يكفي لتبرير المخاطر |
Burada federalin kalmasını gerektirecek bir durum kalmadı. | Open Subtitles | لا يوجد شيء هنا لتبرير وجود الفدرالين للمواصلة عليه |
Akrep kaplumbağayı sokup ikisini de ölüme mahkum ettiğinde bu davranışını açıklamak için ne diyor? | Open Subtitles | وعندما قام العقرب بلدغ السلحفاة مؤدياً إلى وفاتهما معاً ماذا قال لتبرير فعلته؟ |
Müfettiş, bilekteki kesiğin o bıçak yüzünden oluştuğunu düşünecek olursak, bunun bir kaza sonucu mu olduğunu yoksa kan lekelerini açıklamak için cinayetten sonra bilerek mi yapıldığını gösterecek bir kanıt var mı? | Open Subtitles | أيها المفتش ، اٍعترف أن الجرح على رسغه يمكن أن يكون بسبب السكين أيوجد ما يبين أنه كان حادثا أم فعل بتعمد لتبرير وجود بقع الدم |
Biliyorum yaptıklarımı veya senin için yapmadıklarımı haklı çıkaracak bir yol yok. | Open Subtitles | أعلم أنه ليس هناك وسيلة لتبرير ما فعلته الأشياء التي فعلتها لك أو التي لم أفعلها |
Biliyorsun, önce Neal yanlış bir şey yapar sonra yaptığını haklı çıkaracak bir yol bulur ve sonuçta, seni ateşten koltuğa oturtur. | Open Subtitles | -أجل كما تعلم، حيث يقترف (كافري) خطأً ما، ويعتثر على طريقة لتبرير ما فعل، |
Yanlış doğrultuda ilerlerken sürekli kendini haklı çıkarmaya çalışmakla uğraşırsın. | Open Subtitles | وقبل أن تعلمي، ستهرولين بأسرع ما تستطيعين في الإتجاه الخاطىء لتبرير ما بدأتِه في المقام الأول فقط |