Bu senin başlaman için gereken şeyler ve yemek için. | Open Subtitles | إليكِ هذا المال للطعام و ما شابه حتى تبدأي بالكسب |
Er ya da geç yemek, su ya da tuvalet kağıdı lazım olacak. | Open Subtitles | لن اعود للاغراض في وقت ما ستحتاج للطعام او الماء او اوراق الحمام |
Camide büyük bir yemek dağıtımından dönüyordum, onlarca, onlarca insanın çok kötü şartlarda çömelmiş olduğu bir yer. | TED | كنت عائدا من مركز توزيع كبير للطعام في مسجد حيث كان العشرات والعشرات من الناس مفترشين الأرض في ظروف فظيعة. |
Sadece diğer tüm hayvanlar uyurken kısaca yiyecek arayıp dönerdi. | Open Subtitles | تخرج للطعام سريعا ، فقط عندما تخلد باقي الحيوانات للنوم |
Ve bu program bize içten içe bildiğimiz bir şeyi gösterdi: İnsanların tiyatroya olan ihtiyacı yemeğe ve içmeye olduğu kadar şiddetli. | TED | وهذا البرنامج أثبت لنا أمرًا عرفناه بشكل بديهي: احتياج الناس للمسرح قوى كاحتياجهم للطعام أو للشراب. |
- Farz edin, dinleyicilerinizden biri nerede Çin yemeği yiyeceği konusunda muallakta. | Open Subtitles | اذا كان مستمعيك حائرين لايجاد مكان جيد للطعام الصيني |
Yavrularını kuryeyle yiyeceğe ulaştıranlar yalnızca Kabarcık Kınkanat böcekler değil. | Open Subtitles | ليست الخنفساء المحرقة ما تستعمل وحدها السّعاة لايصال صغارها للطعام. |
İster inanın ister inanmayın ama sadece harçlarımızı değil ayrıca formamızın parasını ve yemek için cep harçlığımızı verdi. | TED | حسنا، صدقوا أو لا تصدقوا، لم يدفع لنا رسوم المدرسة فحسب ولكنه دفع أيضًا رسوم الزي المدرسي ومصروفًا جيبيًا للطعام. |
Sahibi yemek pişiriyorken köpek, yerini dört buçuk saatte 22 kez terketti. çünkü yemeğe doğru çok fazla hücum vardı. | TED | الكلب كسر جلوسه 22 مرة في أربع ساعات ونصف بينما هي تطهو العشاء، لأننا كان لدينا كثير من السلوك العدائي موجه للطعام. |
Tüm gün arabada, yemek için durduğumuzda. | Open Subtitles | طوال اليوم فى السيارة,واثناء التوقف للطعام |
Onları tekrar gördüğünde bir kuruşları bile olmayacak, yemek ve kalacak yer için ağlayacak ve yaltaklanacaklar. | Open Subtitles | حين يراهما المرة القادمة سيكونا مفلسان سيكون هناك تذلل للطعام و لمكان للمبيت |
yemek yemeye olan ihtiyacı ve çeşitli eğlenceler sayesinde dikkatini çekmeye çalışıyordum. | Open Subtitles | إني أحاول الحفاظ على انتباهه بعدد من التسالي المرتبطة بحاجته للطعام |
Biliyor musun, bu evde yeniden beyaz ekmek yemek güzel olurdu. | Open Subtitles | سيكون شيئا لطيفا أن نعود للطعام البسيط فى هذا المنزل |
Sıfır yiyecek israfıyla. | TED | هذا يعني عدم وجود إهدار للطعام نهائياً. |
yiyecek orada ve insanlar alamıyorlar. | TED | يمكن للطعام أن يكون هناك ولا أحد يشتريه. |
Yaşlı insanların geleneksel toplumlardaki kullanım alanlarından biri, yiyecek üretiminde halen etkili olmaları. | TED | من فوائد كبار السن في المجتمعات التقليدية أنهم غالبا لا يزالون منتجين للطعام بشكل فعال. |
Bunun zorbalık olduğunu biliyorum fakat yemeğe ihtiyacımız vardı. | TED | كنت أعرف أن هذا سيئ. لكني في حوجة للطعام. |
Bu boktan yemeği yiyip ardından dua ediyoruz zaten. | Open Subtitles | هذا الطعام السيء , هل تصلّين بعد تناول للطعام |
Kumun altında altı saat bekledikten sonra yiyeceğe ihtiyaçları vardır. | Open Subtitles | بعد اختباء دام ست ساعات تحت الرمل، تصبح بحاجة ماسة للطعام |
Korkma senden yemeğin parasını istemeyeceğim. Ye! | Open Subtitles | لا تقلقي لن أدعكِ تدفعين ثمناً للطعام التهمي كل شيء |
Tahmil edilemeyen nüfus artışı ve ve artan gıda talepleri periyodunda, bu felaketi ispat edebilir. | TED | ومع النمو السكاني الغير مسبوق والازدياد في الحاجة للطعام فإننا نضع أنفسنا في مأساة |
Onu bir uçurumdaki hareketliliğe doğru götürüyorlar ve belki bu bir beslenme imkânı. | Open Subtitles | يقودونه لاضطراب على المنحدرات ولربما فرصة للطعام. |
Güzellik salonları, fast food zincirleri, popüler eğlence. | Open Subtitles | سلاسل للطعام الجاهزة الكثير من الترفيه الشعبي ماذا تعتقد؟ |
Kendi yiyecek ve su kaynağımı ararken, yaşayacak bir şeyler bulmam gerekiyor kendime. | Open Subtitles | يجب أن أجمع الغذاء اللازم عندما أجد مصدرًا للطعام والمياه |
Yemekten bir gıdım bile yemediğin için onu saymıyorum. | Open Subtitles | أنتِ لم تأكلي حتى لقمة واحدة من الطعام لذا فإنني لن أخذ أي أموال للطعام |
Aslanların tersine, antiloplar yiyeceğin bulunduğu her yere seyahat edebilirler. | Open Subtitles | على نقيض الأسود، تتحرّك الثياتل بحرّية إلى حيثما يقودهم سعيهم للطعام |
Yemeklere ve hayata karşı arzunu görmek beni çok... mutlu etti. | Open Subtitles | كنت سعيداً جداً لأن أرى شهية للطعام و للحياة |
Yaratıkların beslenmek için bir giriş deliğine ihtiyaçları var. | Open Subtitles | المخلوقات التي تأكل على سبيل المثال تحتاج مدخلا للطعام |
Evet, yiyecekleri küçük parçalar halinde kesiyorlar... böylece o ağır gümüş şeyleri kullanmak zorunda kalmıryosun. | Open Subtitles | نعم، طريقة تقطعيهم للطعام الى قطع صغيرة... فلا حاجة لأستخدام الأشياء الثقيلة. |