Penelope, Mississippi'nin bu yakasındaki en iyi bilgisayar teknisyeni nasıl? | Open Subtitles | بينلوبي,كيف حال أفضل تقنية للكمبيوتر على هذه الجهة من الميسيسبي؟ |
Böylece büyük miktardaki tüm bu veriler bilgisayara gönderilir, ve bilgisayar iki iş yapar. | TED | بحيث يتم تغذية كل هذا الكم الهائل من المعلومات في الكمبيوتر، ويمكن للكمبيوتر القيام بأمرين. |
Birçokları tarafından olasılık kuramının kurucusu ve ilk bilgisayar modelinin yaratıcısı olarak görülür. | TED | ويعتبره الكثيرون مؤسس نظرية الاحتمالات ومبدع أول نموذج للكمبيوتر |
Yani, sizin büyü yaratmak için bir bilgisayara ihtiyacınız olmadığını söylemek için burdayım.. Aslında, molekuler seviyede | TED | ولذا، أنا هنا لأخبركم، أنكم لا تحتاجون للكمبيوتر لتحصلوا في الواقع على تهجئة. في الواقع، ما يمكنكم فعله |
Bir bilgisayarın yakınında bile olsa, uzak bir yere bilgi gönderebiliyor. | Open Subtitles | يبدوا وأنه يحتاج ليكون بمنطقه مجاوره للكمبيوتر, ويرسل المعلومات عن بعد. |
Yoldan geçerken "Kiralık" tabelasını çimenlere mıhladığınızı ve minik PC vizyon maceranızın mahvolduğunu görmeye can atıyorum. | Open Subtitles | أتطلع لوقوفك هنا عندما تُمسح عملية تسريحك هذه بالعشب وتتحطم نظرتك للكمبيوتر هذه وتحترق |
Yani, temel olarak asıl bilgisayar fikrinden başladı. | TED | أساسا،كانت البداية مع، الفكرة الأساسية للكمبيوتر |
Bir bilgisayar şirketinde geçici çalışıyor. İnşaat mühendisliği mezunu. | Open Subtitles | يساعد أحياناً فى محل للكمبيوتر وقد درس الهندسة المدنية |
Ana bilgisayar kontrol paneli lüzumsuz bilgisayar sırasına transfer. | Open Subtitles | لوحة التحكم الرئيسية للكمبيوتر تنقل لزيادة تسلسل الكمبيوتر. |
Oh, onlara dedim ki sizin bir bilgisayar dili yazdığınızı söyledim ve o anda inlemeye başladılar. | Open Subtitles | أوه، ولقد أخبرتهما بأنك تكتب لغة للكمبيوتر وفورًا بدؤا بالغناء لها |
Anlamıyorum. Nasıl olur da bir bilgisayar fare-imleç gösterimini idare eder? | Open Subtitles | لا أفهم، كيف يمكن للكمبيوتر أن يتحكم بحركة مؤشر الفأرة؟ |
Yeni, büyük bir bilgisayar işinde sabah akşam çalışıyor. | Open Subtitles | انه يوم عمل انه يعمل ليلاً في شركة للكمبيوتر. |
temiz bir odada bir adamın bilgisayar satmak için fikrini geliştirmek sadece. | Open Subtitles | يوميا20 ساعة في الغرفة النظيفة غشّ فكرة الرجل للكمبيوتر و بيعها إلى شخص آخر |
Bu, gördüğüm en büyük dizüstü bilgisayar ekranı. | Open Subtitles | هذه أكبر شاشه رأيتها من قبل للكمبيوتر المحمول |
Bu izleme fotoğrafı bilgisayar için ya çok damarlı ya da bu adamın sabıka kaydı yok. | Open Subtitles | إما صورة المراقبة غير مناسبة للكمبيوتر أو أن هذا الرجل ليس لديه سجل إجرامي |
bilgisayara tekrar gideceğim başka birini çekeceğim ve akrabalarınla da bunu konuşacağız. | Open Subtitles | سأرجع للكمبيوتر واختار شخصا آخر وسنتحدث لأقاربك أيضا |
Sadece Clive'la ben resepsiyona kabul edildiğimiz için o bilgisayara ulaşıp dosyaları yalnızca biz alabiliriz. | Open Subtitles | أنا وكلايف فقط سوف نحضر حفل الاستقبال سيكون لدينا الفرصة الوحيدة للوصول للكمبيوتر والحصول على تلك الملفات |
Resimleri bilgisayara yüklemeye başlayacağım, resimleri birleştireceğim ve sonrasında fırlatacağım. | Open Subtitles | سأبدأ بتحميل الصور للكمبيوتر وأرتبهم معاً ثم أقذفها |
Ama bu bilgisayarın harika, müthiş zamanıydı, sadece bu kadar ham, işlenmemiş, ne denir, bir dönemdi. | TED | لكن كانت هذه حقبة عظيمة للكمبيوتر عندما كانت فترة ..صافية، ماذا كانت؟؟ أي نوع من الفترات |
Bir bilgisayarın hard diskine ait olduğuna neredeyse eminim. | Open Subtitles | أنا واثقة أنها جائت من قرص التخزين للكمبيوتر |
PC projenizin yüzde 80'ini 10 milyon dolara alacağım. | Open Subtitles | سأخذ 80% مشروعك للكمبيوتر ب10 ملايين |