Boş zamanlarında bir şeyler yapmaya hevesliydi ve aynı zamanda vatandaşlık görevini her zaman harekete dayandıran bir devlet adamıydı. | TED | لقد كان مصلحًا ورجل دولة والذي كان تصوره للمواطنة دائمًا مبنيًا على العمل. |
Eğer Bayan Corinth'ten bahsediyorsan vatandaşlık yolunda bana danışmanlık yapıyor. | Open Subtitles | إذا كنت تشير الى الأنسة كورينث إنها تقوم بارشادي للحصول على حقي للمواطنة |
Ayrıca, mahkememiz Bay Jarrah'ın vatandaşlık başvuru sürecinin hızlandırılmasını öneriyor. | Open Subtitles | علاوة على هذا المحكمة توصي بـ... أن استمارة السيد جراح للمواطنة يجب أن يُصدّق عليها |
Mahallelerde oluşan bu tür etkinlikler vatandaşlığın yeniden yorumlanması konusunda gerçek bir ilham kaynağı oluyor. Bunun aslında ulus-devlet aidiyeti ile pek ilgisi yoktur. Daha çok vatandaşlık kavramını ve şehirdeki boş alanlar konusundaki kurumsal protokollerin yeniden düzenlenmesini sağlayan yaratıcı eylemleri anlamakla ilgili. | TED | إذاً هذه الأحياء الحركية، كما أسميها، تصبح حقاً إلهاما لتخيل تفاسير أخرى للمواطنة التي تعتمد بشكل أقل، في الحقيقة، على الانتماء إلى ولاية – أمة، و بشكل أكبر على التمسك بفكرة المواطنة كفعل إبداعي الذي يعترف بالإجراءات المؤسسية في مساحات المدينة. |
Hermann Göring, Reichstag'ta, Reich vatandaşlık Yasası'nın amacını, bir bir anlattı. | Open Subtitles | داخل البرلمان وقف (هيرمان جيرنج) يعرض الغرض من قانون الرايخ الجديد للمواطنة |
Hadi ama Hal. Çalışma vizelerindeki yetkinle bunun bir ilgisi yok. vatandaşlık düzeniyle ilgili şeylerden bahsediyor. | Open Subtitles | بحقّكَ يا (هال)، موقعكَ بتأشيرات العمل لا يتصل بالأمر، إنّه يتحدّث عن سبيل للمواطنة |