Evde oturmak zorunda değildin. Satabilirdin. | Open Subtitles | لم تضطر لأخذ المنزل كان بإمكانك بيعه |
Benzinlikteki o çocuğu öldürmek zorunda değildin. | Open Subtitles | لم تضطر لقتل عامل الوقود |
Hiçbirşey yapmak zorunda değildin, Liam. | Open Subtitles | لم تضطر لفعل أي شيء يا ليـام |
Seni kandırmak zorunda kalmamış anlaşılan. | Open Subtitles | أظن أنها لم تضطر أبداً لتحويلك. |
Vesayet duruşmasını beklemek zorunda kalmamış. | Open Subtitles | هي لم تضطر لانتظار إثبات صحة الوصية. |
Bana yardım etmek zorunda değildin. Ama ettin. | Open Subtitles | {\pos(190,230)} لم تضطر لمساعدتي، لكنك فعلت. |