| Trudeau ona önem veriyor. Benimle yalnız buluşmasına izin vermez. | Open Subtitles | ترودو، مهتم بها جداً، وهو لن يخاطر بجعلها تقابلني لوحدها |
| Görünüşe göre Sindirella'nın baloya yalnız gitmesini istiyor, tıpkı hikayede olduğu gibi. | Open Subtitles | هو يريد أن يأخذ سندريلا إلى الحفل لوحدها , كما في القصّة |
| Şu anda, annem o arabada yalnız başına... ve gerçekten yanında olmanı istiyordu. | Open Subtitles | حتى الان امي على ذلك الطوف لوحدها حقاً اتمنى ان تكون هناك معها |
| Devlin MacGregor Sadece geçen yılki net kazancı yedi buçuk milyon dolar. | Open Subtitles | ديفلن ماكجريجور لقد ربحوا 7.5 بليون دولار صافي مبيعات السنة الماضية لوحدها |
| - Ve git kendine bir göz damlası al. - Onu rahat bırakmalısın. | Open Subtitles | وضعي بعض من قطرات العين المهدئة ما رأيك في ان تتركها لوحدها ؟ |
| Bunu kundakçı olayı çözülene kadar yapacağım, sonrasında kendi başına olacak. | Open Subtitles | فقط سوف أعرض الموضوع على مختصي الحرائق و بعدها سوف تعمل هي لوحدها |
| - Dorthe Jørgen'la yalnız kalmamalı. - Jørgen onun babası. | Open Subtitles | دورث لا يُمكنُ أَنْ تكون لوحدها مَع جرجن جرجن أبّوها |
| Muhtemelen cinayeti tek başına işledi ama örtbas ederken yalnız değil. | Open Subtitles | ،فقد تكون نفذت عملية القتل لوحدها ولكن ليس محاولة التستر عليها |
| Şimdi, sarayın yakınında küçücük fakir yalnız bir kadının yaşadığı bir kulübe varmış. | Open Subtitles | قرب القصر كان يوجد كوخ حيث كانت تعيش فيه إمرأة فقيرة ، لوحدها. |
| Blair'le bir partide buluşacağız ve öyle yalnız bırakılması gereken bir yer değil. | Open Subtitles | بلير ستجتمع معي في حفلة وآنه مكان لا يجب أن تكون فيه لوحدها |
| Bu işimizi daha da kolaylaştırır, ama onu yalnız yakalamalıyız. | Open Subtitles | وذلك سيجعل الأمر سهلاً, لكن نحن نحتاج أن تكون لوحدها |
| Buluşma ayarlamak için bağlantıya geçince, onun yalnız gelmesi gerektiğini söyledi. | Open Subtitles | عندما اتصل بنا ليحدد الموعد قال بأنها يجب أن تأتي لوحدها |
| diyorlar. yalnız bir kadını yıkmak daha kolaydır. | TED | من السهولة بمكان أن تحطم امرأة وهي لوحدها. |
| Güvenlik, terörizm, insan hakları ve kalkınma sorunlarını ele alalım: yalnız başına Afrika'da çözülemezler; ya da yalnız başına Amerika ya da Avrupa tarafından çözülemezler. | TED | خذ مشاكل الأمن والإرهاب و، على السواء، مشكلة حقوق الإنسان والتنمية: لا يمكن حلهما بواسطة أفريقيا لوحدها. لا يمكن حلهما بواسطة أمريكا أو أوروبا لوحدهما. |
| Hem Judex evde yalnız kalmayı sevmiyor. | Open Subtitles | والقطّة لا تحبّ أن تبقى في البيت لوحدها. |
| Sana git dedim. O odada yalnız kalmamalı. | Open Subtitles | قلت أذهبي معها هي لا يجب أن تترك في تلك الغرفة لوحدها |
| Sadece 6,98$ olmasına rağmen kendi başımıza alabileceğimiz bir şey değildi. | Open Subtitles | رغم أنها بثمن 6.98 كان هذا أكثر مما نحتمل جمعه لوحدها |
| Sadece annesi tarafından büyütülmüş ve bir grup sadık arkadaşla çevrelenmiş. | Open Subtitles | حيث قامت أمّه لوحدها بتربيته وكان محاطاً بمجموعة من الأصدقاء الأوفياء |
| kendi işine baksın da zavallı kızı rahat bıraksın. | Open Subtitles | دعه يهتم بشؤونه ويترك الفتاة الفقيرة لوحدها |
| Frank'ın dediğine göre 5 saat önce kendi başına yürüyebiliyordu. | Open Subtitles | فرانك قال بأنّها كانت تمشي لوحدها قبل خمسة ساعات. |
| Annem kendini daha iyi hissediyor ve artık kendi kendine dönüp dolaşıyor. | Open Subtitles | شعور أمي أفضل وانها يمكن ان تحصل في جميع أنحاء لوحدها. |
| O kendisi ayrılabilir... ya da Jing Wu'dan beraber gidersiniz | Open Subtitles | يمكنها ان تغادر لوحدها او تغادر معها من جينج وو |
| Bu liste Sırf Amerika'nın milyarlarına tek başına kafa tutar. | Open Subtitles | القائمة يمكن أن تكون تساوي البلايين إلى الولايات المتّحدة لوحدها |
| Tüm söyledeği pazar gecesi pizzası ile yanlız olacağıydı. | Open Subtitles | جميع ما قالته بأنها ستكون لوحدها ليلة السبت مع البيتزا |
| yalnızca New York'ta ölü sayısının ulaşacağı rakamı tahminlerinize bırakıyorum. | Open Subtitles | سأتركلكالأمرلكي تحدد فقط مدى الخسائر الخسارةالبشريةستكونفقط في مدينة نيويورك لوحدها |
| Ama kimse bilmiyor, çünkü evde yalnızdı. | Open Subtitles | و لكن لا احد يعلم, لأنها كانت بالمنزل لوحدها. |
| Onlar, lise partisinde tek başlarına duruyorlar, daha önce hiç öpülmemişler. | TED | إنها تقف لوحدها في المدرسة الثانوية ترقص، ولم يتم تقبيلها قط. |
| Bildiğin gibi, balıklar kendiliğinden tekneye atlamıyor. | Open Subtitles | حسناً , لن تقفز الأسماك لوحدها إلى القارب |