Ancak robotlar birbirleriyle etkileştiği için, yanındakileri algılayarak esasen takip ediyorlar. | TED | ولأن الروبوتات تتفاعل مع بعضها البعض. فإنها تشعر بجيرانها، وتتابع بعضها. |
Yalnız, biz birbirimizle yaşamıyoruz; bizim deli benliklerimiz birbirleriyle yaşıyorlar ve bir kopukluk salgınını ebedileştiriyorlar. | TED | لكننا لا نعيش مع بعضنا البعض؛ ذواتنا الهلعة تعيش مع بعضها وتنشر وباء من الانفصال عن بعضنا الآخر. |
Goetz kaybolsa da cesedi bulunsa da Beck parçaları bir araya getirecektir. | Open Subtitles | اما ان يفقد جوتز او توجد جثته, بيك سيجمع القطع مع بعضها. |
Adamın barsaklarını bir araya getirip... adam ölene kadar bekleyip izledi. | Open Subtitles | ذاهباً لتجميع أحشاء هذا الرجل مع بعضها وقمت بمشاهدته حتى مات |
Güneş, milyarlarca parçacığın birbirine çarptığı birbiriyle etkileşime girdiği bir yerdir. | Open Subtitles | والشمس مكان حيث هناك مليارات الجسيمات تصطدم وتتفاعل مع بعضها البعض |
Plastiklerin ise birbiriyle örtüşen ve çok dar bir aralıkta değişen yoğunlukları vardır. | TED | ولكن أنواع البلاستيك لديها كثافة تتداخل مع بعضها البعض على نطاق ضيق جداً |
Filmin bağımsız bir bölümü zamanın akışını değiştirmez veya zamanı kapsamaz; ancak parçaların birlikte dizilişiyle ortaya çıkan bir varlıktır. | TED | لا يتغير إطار واحد في الفلم أو يحتوي على تغير الزمن، ولكنها خاصية تأتي من كيف تلتصق القطع مع بعضها. |
Siz bunu, molekülün geri kalanını bir arada tutan omurga olarak düşünebilirsiniz. | TED | ويمكنك أن تعتبرها العمود الفقري والذي يربط بقية الجزيئات مع بعضها |
Bu nöronlar, aralarındaki bağlantılılar aracılığıyla ufak titreşimler ya da elektrik akımları yollayarak birbirleriyle iletişim kurarlar. | TED | والخلايا العصبية تتواصل مع بعضها البعض من خلال إرسال نبضات صغيرة أو تموجات كهربائية من خلال الروابط لبعضها البعض. |
Tüm bu sesler birbirleriyle uyumluydu ve aralarındaki ritmi de duyardım. | TED | كل هذه الأصوات اندمجت مع بعضها البعض و استطعت الاستماع إلى الإيقاع بينهم |
İnsanlık tarihi boyunca, güçlü devlet ve imparatoruklar her zaman birbirleriyle savaş hâlindeydiler ve barış, savaşlar arasında bir teneffüsten ibaretti. | TED | عبر التاريخ البشري، الدول والإمبراطوريات القوية دائمًا ما كانت في صراع مع بعضها البعض، والسلام كان دخيلا بين الحروب. |
Şempanzeler gerçekten bilgisayar aracılığıyla birbirleriyle iletişim halindeler. | TED | الشمبانزي فعلا تتفاعل مع بعضها البعض من خلال أجهزة الكمبيوتر. |
Eğer cisimleri bir araya sıkıştırırsanız ısı artar. | TED | إذا ضعطت الأشياء مع بعضها ، فإن درجة الحرارة ترتفع. |
O anların bir çoğu bile bir araya gelip bu hareketi başlatamaz. | TED | حتى الكثير من تلك اللحظات مع بعضها لا تنتج حركة. |
Tüm bu hususlar bir araya geldi ve dünyamızı çok derin bir sorun olarak gördüğüm bir homojenlik esiri yaptı. | TED | كل تلك العوامل تآمرت مع بعضها لتُغطي كوكبنا بهذا التماثل الذي أعتقد انه ذو اشكالية كبيرة |
Ama böyle bir ağ örgüsü yapar, onları katlayabilir, birbirine yapıştırır ve bir yirmi yüzlü elde edebilirsiniz. | TED | الآن يمكن أن تشكل شبكة صغيرة مثل هذه وتثنيها وتلصقها مع بعضها وتشكيل عشريني أوجه. |
Bütün bu fotoğraflar birbirine bağlanıyor ve parçalarının toplamından çok daha büyük olan yeni bir şey oluşturuyorlar. | TED | تصبح جميع هذه الصور مرتبطة مع بعضها ثم ينتج عنها شيء ما أعظم من مجرد كونه تجميع لهذه الأجزاء |
Görüyorsunuz ki, hepimiz kütleçekimin tek bir şey yapan bir kuvvet olduğu fikrine alışkınız, cisimleri birbirine çektiği fikrine. | TED | كما ترون ، فقد تعودنا ان الجاذبية هي قوة تفعل شيئاً واحداً فقط تسحب الاشياء مع بعضها |
Hadi adamım, Seç köprüyü herhangi birini. Whoa! birlikte tut. | Open Subtitles | هيا رجل ، أختر الجسر أي جسر أبقها مع بعضها |
Bay Tate Roma alemlerindeki gibi bir arada olmalarına ses çıkarmıyor. | Open Subtitles | ... السيدتيت يدعها تجتمع مع بعضها ... وكأنها حفلة خلاعية رومانية |
Çünkü ikisi eskiden ayrı yaşayan bakterilerdi ve biraraya gelerek bir süperorganizma oluşturdular. | TED | ذلك لأنها بكتيريا مستقلة تعيش بذاتها وتجمعت مع بعضها لتكوّن عضواً متكاملاً. |
Bu ölümler bağlantılı olabilir mi? | Open Subtitles | حالات القتل الثلاث هل هي مرتبطة مع بعضها ؟ |
Bu yaşlı deniz kurtları birbirlerini işletmek için masallar uydurup sonra da onlara inanıyorlar. | Open Subtitles | كلاب البحر الكبيرة تغزل خيوطاً لتمرح مع بعضها و ينتهى الأمر, و يصدقون أنفسهم |