Sınırların tarihsel açıdan en keyfi olduğu ve lider nesillerin birbirleriyle düşmanca ilişkiler içinde olduğu tüm bu bölgeler. | TED | كل تلك المناطق حيث الحدود تاريخياً أكثر تعسفية وحيث أجيال من القادة كانوا على علاقات عدائية مع بعضهم البعض. |
Ama kelimeleri kullanmak yerine birbirleriyle iletişim kurmak için sinyal moleküllerini kullanırlar. | TED | لكن عوضًا عن استخدامهم للكلمات، يستخدمون جزيئات إشارة للتواصل مع بعضهم البعض. |
Ne zaman boş bir an bulsalar birbirleriyle sohbet ediyorlar. | TED | كلما أتيحت لهم فرصة ، فإنهم يدردشوا مع بعضهم البعض. |
Ve bu gönüllüler ve öğretmenlerle birlikte yeni küresel yeşil bir nesil meydana getirmek için derin bir şekilde bağlıydılar. | TED | المتطوعون والمعلمون مع بعضهم البعض ملتزمون بشدة بخلق جيل جديد من القادة العالميون الخضر. |
aralarında en sevdiğim müzik grubu. İnsanlar her hafta telefonlarında birbirlerine enstrümanlarını çalıyor. | TED | مجموعتي المفضلة هي مجموعة الموسيقى حيث يعزف الناس على الآلات الموسيقية أسبوعياً يضعون الهاتف مع بعضهم البعض |
- Her şeyin. Muhtemelen halkımızın birbiriyle konuşmasını engellemek için. | Open Subtitles | كل شيء, ربّما لمنع قومنا من التواصل مع بعضهم البعض |
Amaca zarar veren şey, aynı hastalık üzerinde çalışan dört tane çekirdek bilim adamı takımı olup bunların birbirleriyle konuşmaması. | Open Subtitles | يوجد نتائج عكسيه من عُلماء الأربعة فرق الأساسيه الذين يعملون جميعا على نفس المرض ولكن لا يتحدثون مع بعضهم البعض. |
Ayrıca bebeklerimin birbirleriyle seks yapmak zorunda kalmasını da istemiyorum. | Open Subtitles | ايضاً, لا اريد ان يحظى اطفالي بالجنس مع بعضهم البعض |
Önemli olan öğrencilerimizin birbirleriyle konuşmalarıdır. | TED | الأهم هو أن نساعد الطلاب لإجراء المحادثات مع بعضهم البعض. |
Ve şimdi işin içine teknoloji giriyor, çünkü bu yeni elektronik haberleşme yöntemiyle, bu çocuklar dünya çapında birbirleriyle iletişim kurabilecek. | TED | والآن دخلت التقنيات في هذا الأمر، لأنه بهذه الوسيلة الجديدة للإتصال الإلكتروني يمكن لهولاء الأطفال الإتصال مع بعضهم البعض حول العالم. |
Telegarden çalışırken insanların birbirleriyle nasıl iletişim kurdukları ve bahçeyle ne yaptıkları benim ve öğrencilerimin ilgisini çekiyordu. | TED | عند عمله، كنت أنا و طلّابي مهتمّين جدّا في كيفيّة تفاعل البشر مع بعضهم البعض وماذا كانوا يفعلون بالحديقة. |
Bugün birbirleriyle savaş hâlinde değiller. | TED | اليوم، لا يدخلون أبدا في حروب مع بعضهم البعض. |
Bu, insanlara mantıklarının kalitesinin cefasını verdi ve güçlü yanlarında bütünüyle üçgenlere dönüştü. Böylece insanlar birbirleriyle etkili şekilde iletişim kurabildi. | TED | منح هذا للناس صرامة في جودة منطقهم، وأعاد العديد من المثلثات إلى وضعها الصحيح، وأصبح الناس يتواصلون بفاعلية مع بعضهم البعض. |
Belki de büyük, önemli sorular hakkında birbirleriyle samimi şekilde etkileşim kuran insanların yerini alacak hiçbir şey yoktur. | TED | ربما عندما يتعلق الأمر بالأسئلة الكبيرة والمهمة، ليس هناك بديل عن الناس الذين يتفاعلون حقا مع بعضهم البعض. |
birbirleriyle konuşma şekilleri utanç verici ve zehirli. | TED | وكيف يتحدثون مع بعضهم البعض هو مخجل وضار. |
Bu, Olimpiyat atletlerinin birlikte antrenman yapmaları anlamına gelir. | TED | انها تعني الطريقة التي يتدرب بها رياضيو الأولمبياد مع بعضهم البعض. |
İnsanlığın maddi rahatlığını denetledi, dünya sakinlerinin birbirlerine fiziksel, duygusal ve ruhsal olarak bağlı olmalarını sağladı. | TED | فلقد أشرفت على راحت البشر؛ وحرصت على ترابط سكان الأرض مع بعضهم البعض في الجسد والمشاعر والروح. |
En önemli üç duygu, dehşet ve merak, bir süreliğine de olsa herkes fiziken birbiriyle bağlantılıydı. | TED | الأحاسيس الثلاثة الأكثر أهميّة، الروعة و الاعجاب، لقد اتّصل جميع الحاضرين هنا مع بعضهم البعض جسديا لمدة دقيقة. |
İnsanlar kendilerine aidiyet duygusu veren ve evlerindeymiş gibi hissettiren bir yerde hep beraber yaşadılar ve çalıştılar. | TED | يعيش الناس و يعملون مع بعضهم البعض في مكان أعطاهم الشعور بالانتماء وجعلهم يشعرون بأنهم في وطنهم. |
Geçmişte İranlı aktivistlerin birbiri ile nasıl iletişim kurduğunu öğrenmek aylar değilse bile haftalarınızı alırdı. | TED | في الماضي سيستغرق الأمر عدة أسابيع، إن لم تكون شهورا، لمعرفة كيفية تواصل النشطاء الإيرانيين مع بعضهم البعض. |
Goa'uld'ları zayıflatmak, birbirleri ile savaşmalarını sağlamak.. | Open Subtitles | قوض قوة الجواؤلد أبقهم يتحاربون مع بعضهم البعض |
birbirine o kadar yakın çalışıyorlar ki burada bir DNA yatay transferi var. | TED | يعملون بشكل وثيق مع بعضهم البعض وكأنه هناك نقل للـ DNA بشكل أفقي |
Gecenin sonunda paso birbirinizle sevişirsiniz muhtemelen. | Open Subtitles | ربما كنت ستنهي لديك الكثير من ممارسة الجنس مع بعضهم البعض |
Çoğu yabancı aslında birbirlerini gördükleri ilk üç, dört veya beş kez birbirleriyle konuşmuyorlar bile. | TED | معظم الغرباء لا يتحدثون حتى مع بعضهم البعض في أول ثلاثة أو أربعة أو خمس مرات يرون بعضهم بعضاً. |