Olaylar üzerinden, öğrenmeye başlıyoruz ki sosyal ilerleme ve ekonomik verimlilik arasında temel anlamda hiçbir takas yok. | TED | مشكلة بمشكلة بمشكلة, نحن نبدأ نتعلم أنه لا يوجد هناك مقايضة بين التقدم الإجتماعي والكفاءة الاقتصادية في أي حاسة أساسية |
Bazı zamanlar babamla oturmak ve laflamak için meşgul olduğum o yılları geri almak istiyorum ve bir kez sarılmak için onları takas etmek istiyorum. | TED | مرّت أوقات أردت مقايضة كل تلك السنوات التي كنت مشغولة عن والدي والدردشة معه أردت مقايضة كل تلك السنوات بحضن واحد |
Enerji kullanımı. Organizmalar enerjiyi yudumlar. Çünkü aldıkları her kırıntı için çalışmaları ya da takas etmeleri gerekir. | TED | استخدام الطاقة . ترشف الكائنات الحية الطاقة. لأن عليهم العمل أو مقايضة بكل جزء يحصلون عليه. |
"Onu alacaksan, pazarlık yapmalısın. Bu da benden sana tavsiye olsun." | Open Subtitles | إذا اشتريتها تكون قد حصلت على مقايضة و لا تستطيع أن تأخذ بقشيشاً مني |
Umarım Kızılderililer'e mısır takası için silah verdikleri ve daha sonrasında Kızılderililer'in onları vurup mısırları geri aldığı zamanıda gösterir. | Open Subtitles | آمل أنهم يروننا مشهد مقايضة البنادق مع الهنود مقابل الذرة ثم الهنود أطلقوا النار عليهم واستعادوا الذرة |
Pekala. ticaret yapmaya geldik. Yalnız burada olmaz. | Open Subtitles | هذا صحيح لقد جئنا من أجل مقايضة و لكن ليس هنا |
Güvenliğe ekonomik açıdan bakacak olursanız, bir Değiş tokuş gibidir. Güvenliğe ulaştığınız her an, | TED | فلو نظرتم إلى الأمن من ناحية اقتصادية، إنه مقايضة. كل مرة تحصلون فيها على بعض الأمن، |
Belki karşılığında bir şey alabilirim, ha? | Open Subtitles | وربما عليكِ أخذه مقابل مقايضة بسيطة، صحيح؟ |
Eğer o kölelerin takas edilmesini istiyorsan, Orman işindede çalışmaları gerekiyor. | Open Subtitles | إن أرادوا مقايضة تلك السندات، يجب أن يظهروا للعيان |
Bu harika yeteneklerinizi bir parça toprağım karşılığında takas etmek istiyorsunuz. | Open Subtitles | وأنت تريد مقايضة هذه المهارات الرائعة مقابل قطعة من أرضي |
Bize takas teklifinde bulundu ve bende buna izin verdim. | Open Subtitles | قبل أن يعمل معنا مقايضة لإعطائها لنا و أنا مخول لهذا التقايض |
Her zaman havai fişek ve patlamalar olmasa da, bu makul bir takas sıcak, düzeyli bir ortaklık için. | Open Subtitles | و ليس الأمر دائماً صاخباً هذه مقايضة معقولة من أجل علاقة هادئة |
takas istiyorlar, yani yiyecek için çalışıyorlar. | Open Subtitles | و هم يتطلعون لعمل مقايضة مما يعني عمل مقابل طعام |
Hakkımızı, battaniyeyle, yemekle takas etmekten başka ne şansımız vardı? | Open Subtitles | أي خيار أتيح لنا سوى مقايضة حقنا بالولادة مقابلة دثر وطعام ؟ |
Jo Su-in'le takas gelini olarak 14 yaşında evlenen Jung-sim'in doğumda ölmesine şahit olmak Dochi'nin hafızasında yakıcı ve unutulamayan bir yara olarak yer etti. | Open Subtitles | شهادة موت جانغ سيم اثنـاء الولادة من تزوجت جو سو ان كعروس مقايضة فى عمر الـ 14 تركت ندبة لاتنسي فى عقل دوتشي |
Ondan sonra da, hükümetimin takas yapma ihtimali yüksek. | Open Subtitles | وبعدها ستكون هنالك فرصة كبيرة لتقوم حكومتي بعمل مقايضة |
Seninle ne pazarlık edeceğim ne de tehditlerine kulak asacağım. Elinden geleni ardına koyma. | Open Subtitles | لن أقبل منك مقايضة أو أسمع تهديدات إفعل أسوأ ما لديك |
Esir takası yapmak istiyor. | Open Subtitles | يريد القيام بعملية مقايضة للسجناء. |
Bu lüzum çerçevesinde Sons'ın bizimle ticaret yapacağını umuyoruz. | Open Subtitles | نأمل أن الأبناء لهم نية مقايضة بهذه الحاجة |
Anlaşılıyor ki sadece Mayday değil, tüm maymunlarımız insan satıcıyla jetonları Değiş tokuş etmede başarılı oluyor. | TED | لقد تبين أنه ليس فقط ماندي، وإنما كل القردة تصبح جيدة في مقايضة القطع مع رجل المبيعات البشري. |
Modem karşılığında adil bir anlaşma olacaktı. | Open Subtitles | قالت إنها مقايضة عادلة من أجل جهاز توجيه. ليس أمراً مهماً. |
İkimiz de hizmetlerimiz karşılığı bir şeyler alabiliriz. | Open Subtitles | يمكننا نحن الاثنان مقايضة الخدمات للاشياء |
Boyd'un satıcılarından birine eroinimizi okutmaya çalışıyormuş. | Open Subtitles | يحاول مقايضة بضاعتنا من " أحد تجار " بويد |