Londra sokakları senin kapına koşan yalnız insanlarla mı dolu? | Open Subtitles | شوارع لندن مملوءه بقلوب تشعر بالوحده و تسلك طريقها إلى بابك |
Ada güzel kadınlarla dolu diye duydum. Erkeklere izin verilmiyormuş. | Open Subtitles | سمعت أن تلك الجزيره مملوءه بالنساء الجميلات وغير مسموح بوجود الرجال |
Alman dostları için, buradaki Amerikan askeri görevlileri hakkındaki değişikliklerin detaylarını içeren gizli yazı dolu bir kağıt olmasının dışında, her şey gayet hoş ve dokunaklı. | Open Subtitles | جميله ومؤثره فى الحقيقه أن الجريده كانت مملوءه بمخطوطات سريه لأصدقاءها الألمان |
Terör çok pis bir lağım gibi, kin ve nefret ile dolu ve bu bizim kıyılarımızı tehdit ediyor. | Open Subtitles | الارهاب بؤرة قذره مملوءه بالكراهيه والحقد اللذي يهدد شواطئنا وراحتنا |
Arkanda bıraktığı alan anlamlarla dolu | Open Subtitles | المساحه اللتي تركتها سابقا مملوءه بمعاني ومفاهيم هناك |
İki hafta önce, Tim'in bagajında içi para dolu spor çantası buldum ve ona bunu sorduğumda boyundan büyük bir şeye karıştığını söyledi. | Open Subtitles | قبل أسبوعان عثرتُ في الصالة الرياضية على حقيبه مملوءه بالنقود بداخلها |
Bu fıçılar kreozot dolu. | Open Subtitles | تلك البراميل مملوءه بالسائل الزيتى |
Bu yelek patlayıcıyla dolu. | Open Subtitles | هذه الصدرية مملوءه بالديناميتِ |
Kristal ile dolu jakuzi küvetleri. | Open Subtitles | احواض المياة ساخنة مملوءه بالكريستال |
Silah dolu bir kılıf. | Open Subtitles | . حقيبة مملوءه بالأسلحة |
Üç dolu varilimiz var. | Open Subtitles | نعم سيدي ثلاثة براميل مملوءه |
Hastaneler dolu. | Open Subtitles | المشفيات مملوءه |
- Lânet ve dolu bir çanta. | Open Subtitles | ؟ حقيبه كبير مملوءه( يقصد جوابات ), |