Ve bu kadın şimdi, ürünlerini pazara getirdiği için çok mutlu. | TED | وهذه المرأة سعيدة جدا الآن وهي تحضر منتجاتها إلى السوق. |
ürünlerini almaları için çocuklara daha etkili dırdır etmekte yardımcı olmaları için şirketlere yardımcı olmaktı. | Open Subtitles | بل كانت لمساعدة الشركات لتشفي الضيق لدى الأطفال لتكون منتجاتها على نحو أكثر فعالية. |
Şirketler, ürünlerini tanımamız için milyarlarca dolar harcıyorlar. | Open Subtitles | الشركات تنفق المليارات كي تتأكد أنك عرفت منتجاتها |
Yeni müşteriler çekmesini, daha çok ürün satmasını istiyorsunuz. | TED | تريدون للشركة أن تجذب عملاءً جددًا، تريدون للشركة أن تبيع من منتجاتها أكثر. |
Endüstriyel üretimimiz oldukça verimli olsa da ürünleri satın alırken bize çok farklı bir tablo sunuluyor. | Open Subtitles | لذا الصورة التي تصلنا مشوهة عندما نشتري منتجاتها |
Boya, onun saç bakım ürünlerinde denek olarak kullandığı hayvanların kanını simgeliyor. | Open Subtitles | الخراطيش تُمثل دمّ الحيوانات الذي تستخدمه (كورتني) لتختبر به منتجاتها للعناية بالشعر. |
En yenilikçi ya da yaratıcı endüstri olarak bilinmese de ürünlerinin geri dönüşümü konusunda fazlasıyla iyiler. | TED | لا تُعرف دائمًا كأكثر الصناعات ابتكارية أو إبداعية، ولكن اتضح، بأنها متفوقة جدًا، جدًا في إعادة تدوير منتجاتها. |
Hanımefendi, filminizde kaç tane firmanın ürünlerini kullandığını bana söyler misiniz? | Open Subtitles | سيدتي ،هل يمكن أن تقولي لي كم شركه وضعت منتجاتها في فيلمك؟ |
Ve bana yeni ürünlerini denemem için bir ton para verdiler. | Open Subtitles | وهم يدفعون لي ربطة محاولة أحدث منتجاتها. |
Ekibimin ürünlerini satmasını sağlamalıyım. | Open Subtitles | يجب أن أتأكد أن وحدتي تبيع منتجاتها. |
Kazanmaya başlamak için sadece iki adım vardı: Sıvı beslenme ürünlerini içeren 500-600 dolarlık bir set satın almak ve aynısını yapacak iki üye daha sisteme dahil etmek. | TED | لم يكن هناك سوى خطوتين للبدء في الكسب: اشتر مجموعة 500-600 دولار من منتجاتها التغذية السائلة، وقم بتجنيد اثنين آخرين من الأعضاء لفعل نفس الشيء. |
Obama yönetiminin ilk aylarında, endüstriyi ürünlerini değiştirmelerini ve çocuklara yönelik pazarlamayı durdurmalarını isteyerek önemli değişikler yapmaya teşvik etti. | Open Subtitles | (في أول شهور إدارة (أوباما كانت تحث الصناعة على تغيير منتجاتها وقطع التسويق للأطفال |
Bennet Omalu, her hafta 20 milyon kişinin yana yakıla ürünlerini istediği bir şirkete savaş açıyor. | Open Subtitles | (بينيت أومالو) سوف يخوض حرباً مع شركة التي لديها 20 مليون شخص الذين .ينتظرون منتجاتها كل أسبوع |
Günlük gıda endüstrisinin ürünlerini en etkili şekilde teşvik edeceği yollardan biri, çocuklara ulaşmaktır. | Open Subtitles | كلوا مزيداً من الجبن، كلوا مزيدًا من لحم الخنزير". واحدة من الطرق الفعالة هي أنّ صناعة الألبان تعمل على وصول منتجاتها للأطفال |
Reiden ürünlerini dünya çapında satıyor. | Open Subtitles | (ريدين) تبيع منتجاتها حول العالم |
Yarından itibaren sadece heteroseksüellere özgü bir ürün olacak. | Open Subtitles | و الأمر ساري من الأن و ستعود لتقديم منتجاتها إلى المستقيمين فقط |
ürün tüketimini bir mesaja bağlamaya çalışırlar bu mesaj, ürün tüketimiyle birlikte ihtiyaçların da karşılanmış olacağıdır. | Open Subtitles | انهم يحاولون الربط بين استهلاك منتجاتها رسالة توحي أن احتياجاتهم وتلبيتها |
Bu yüzden, günlük gıda tüketimi devlet okullarında bu ürünleri ülkenin tümünde teşvik için en az 50 milyon dolar harcıyor, sütten bıyıklı insanlarla ve "Süt vücuda faydalıdır" ya da "süt hayattır" mesajlarıyla bunu yapıyorlar. | Open Subtitles | لذا، تنفق الألبان 50 مليون دولار على الأقل لترويج منتجاتها في المدارس العامة على طول البلاد بملصقات |
FIVE-0 MERKEZİ Pae'aina Süt ürünleri, adada yüzden fazla yerde satılıyor. | Open Subtitles | ألبان "بيانا"، تبيع منتجاتها في مئات الأماكن بالجزيرة |
Coco Chanel kendi ürünlerinde kullanıyor. | Open Subtitles | تستخدمه (شانيل) في منتجاتها |
Apple, ürünlerinin olabildiğince güvenli olduğundan emin olmak için çok fazla zaman ve para harcadı. | TED | صرفت شركة أبل الكثير من الوقت والمال للتأكد من أن منتجاتها آمنة قدر الإمكان. |