| takıntılı gibi bir şeydi, fakat çok da kötü değil. | Open Subtitles | كان مهووساً بها نوعاً ما ولكن ليس منظراً سيئاً بالكامل. |
| Orası, bu kutup diyarına gerçekten takıntılı hale geldiğim yerdir. | TED | وهناك أصبحت مهووساً حقاً بعالم القطب الشمالي |
| Yatak odası komedisinde bile, gerçekliğe takıntılıydı. | Open Subtitles | لقد كان مهووساً بالحقيقة حتى في مسرحية هزلية |
| Ama solistimiz bir kayıt anlaşması yapmamıza kafayı takmıştı. | Open Subtitles | لكن المغني الأساسي كان مهووساً بتوقيع عقد للفرقة |
| Bu konu biraz ilgimi çekti ama takmış falan değilim. | Open Subtitles | يذهلني الموضوع جدّاً، لكنني لستُ مهووساً. |
| saplantılı olmuştum. Ve saplantılı olmak iyi değil. | Open Subtitles | أدركت للتو أمراً كنت مهووساً والهوس ليس جيّداً |
| Sahibi 1894'de, pula sahip olmayı saplantı yapmış bir rakip kolleksiyoner tarafından öldürülmüştü. | Open Subtitles | فى عام 1894 قُتل المالك .... بواسطة جامع منافس والذى كان مهووساً بإمتلاكه |
| Karımın ölümüne kafayı o kadar takmıştım ki ona yeterince odaklanamadım. | Open Subtitles | لقد كنت مهووساً بفقدانى زوجتى لم اكن اركز بشكل كافى علية |
| İki gündür mektubu takıntı haline getirip beni deli ettin. | Open Subtitles | ليومان, كنت مهووساً بهذا الخطاب لقد جننتني |
| Tamam, evet, itiraf ediyorum: Her zaman garip bir şekilde reklamlara takıntılı oldum. | TED | حسناً، إليكم باعتراف، دائماً ما كنت مهووساً بالإعلانات بشكل غريب. |
| İlk özçekimden çok önce, Antik Yunanların ve Romalıların kendi görüntüsüne biraz fazla takıntılı birisiyle ilgili bir mitleri vardı. | TED | قديماً قبل أول صورة سيلفي، كان لليونانيون والرومانيون القدماء أسطورة عن شخص كان مهووساً قليلا بصورته |
| Ne kadar nadir olduklarını gördükçe onları korumaya takıntılı hâle geldim ve araç olarak kullandığım şey, sanat hâline geldi. | TED | ومعرفة مدى ندرة هذه الأنواع، جعلني مهووساً بمحاولة الحفاظ عليها، والفن هو السبيل لتحقيق ذلك. |
| - Evet. Babam anılarının derinliklerine bir yolculuğa çıktı ve durduk yerde çocukluk zamanlarıma takıntılı hale geldi. | Open Subtitles | قام أبي بزيارة جادة الذكريات، فقد أصبح مهووساً بطفولتي. |
| Ayrıca takıntılı olmakla hevesli olmak arasında fark var. | Open Subtitles | هناك فرق بين أن تكون مهووساً وأن تكون متحفزاً |
| Oyunculardan birine had safhada takıntılıydı. | Open Subtitles | كان مهووساً قطعاً بإحدى المؤديـات |
| Hayır,Gardner bu davaya çok takıntılıydı. | Open Subtitles | لا ، جاردنر كان مهووساً بهذه القضية |
| . Bir gençlik turundaydık ve bütün gezi boyunca kafayı bana takmıştı. | Open Subtitles | ذهبنا في رحلة عندما كنا مراهقان وكان مهووساً بي |
| Ve kaliforniya akbabasına kafayı takmış durumda. | Open Subtitles | والأسوأ من ذلك أنه مهووساً بنسر كاليفورنيا |
| Seni kim bu kadar güçsüz bıraktı ki, kontrol konusunda saplantılı oldun? | Open Subtitles | الذي جعلك تبدو ضعيفاً جداً أنت أصبحت مهووساً بالسيطرة؟ |
| Ama ne kadar garip ki, nefret ettiğin bir kadını sanki onu sevmişçesine saplantı haline getiriyorsun. | Open Subtitles | أن تصبح مهووساً بإمرأة تكرهها كما لو أنك تحبها |
| Bir zamanlar sorumluluk alma konusunu kafaya takmıştım. | Open Subtitles | كان ثمة وقت كنت فيه مهووساً بأن أكون مسؤولاً |
| Sence niçin bu cadılar meclisini takıntı haline getirmiş? | Open Subtitles | لماذا تظنُ بأنه كان مهووساً بهذا الأمر بالذات؟ |
| Kabul, okuldayken inek olmadığım için ilk defa pişmanlık duyuyorum. | Open Subtitles | "حسن، هذه أوّل مرّة أندم بها لعدم كوني مهووساً بالعلوم" |
| Yani, resmen titizlik manyağıydı. | Open Subtitles | في كل الأمور . أعني أن الرجل كان مهووساً بالاناقة |
| - Biraz manik görünüyorsun hayatım. | Open Subtitles | -تبدو مهووساً قليلاً حبيبي . |
| Bir seks hastasıydı. | Open Subtitles | في الحقيقة، لقد كان مهووساً بممارسة الجنس |
| August o gün gördüğümüz şeyin ne olduğunu bulmaya kafayı taktı. | Open Subtitles | أصبح أوغست مهووساً محاولاً معرفة ما الذي رأيناه |
| Finn, Cole Center binasının tasarımı ve yapısına takıntılıymış. | Open Subtitles | حسناً، إنها واضحة لقد كان فين مهووساً بالتصميم وبناء مبنى كول المركزي |
| Baba dakiklik konusunda saplantılıydı. | Open Subtitles | ذاك الأب الذي كان مهووساً بدقّة المواعيد |