Karakolda bir sedye var mı öğren. | Open Subtitles | انظر إذا كان لديهم نقالة في مركز الشرطة. |
Hey, X Ray bölümünden bir tane sedye aşırdık, Overdose 'un yanında ki 3. bölüme yerleştirin. Pekala, bak. | Open Subtitles | لقد سرقنا نقالة من اكس راى ضعه فى الثالث بجوار اوفرى |
Buraya bir sedye getirelim. Onu hedef binaya götür. | Open Subtitles | سنحصل على نقالة هنا أدخله إلى بناية الهدف |
Ve genellikle cep telefonu taşıyan ve gazeteyi arayan tipler değildi. | Open Subtitles | وفي العادة هُم لا يحملون هواتف نقالة و لا يتصلون بالصّحف |
sedyeye bagli halde etrafa çigliklar saçarken gelip seni kurtarmasini beklersin. | Open Subtitles | حسنا تركته يأخذك عندما كنت مربوطة هناك على نقالة تصرخين وتعولين. |
Getirin şu kahrolası Sedyeyi. | Open Subtitles | نقالة أحضروا نقالة بالله عليكم |
Cesedi minibüse taşımak buraya sedye getirmekten kolay olur. | Open Subtitles | سيكون أسهل حمل الجثة إلى الشاحنة من محاولة جلب نقالة إلى هنا |
Bir yerlerde seni bekleyen bir sedye olduğuna eminim. | Open Subtitles | لا شكّ أنّ هناك نقالة بعجلات تنــتظــــرك في مكــــان مــــا. |
Ben de emrine karşı geldim, bir sedye hazırladım ve en yakındaki sağlık çadırına götürdüm. | Open Subtitles | لذا فقد عصيت الأوامر وصنعت نقالة وجررته إلى أقرب منشأة طبية |
Bu bir daha olursa sana da bir sedye gerekecek. | Open Subtitles | إن حدث هذا ثانية، ستحتاج أنت أيضا إلى نقالة |
Yoksa evine sedye ile giderdin. | Open Subtitles | لقد حالفك الحظ وإلّا عدّت لمنزلك على نقالة |
Ona bir sedye yapıp hava kararmadan buradan gitmeliyiz. | Open Subtitles | علينا ان نبني نقالة من اجلها وعلينا ان نخرج من هنا قبل حلول الظلام |
Boyunluk ve sedye getirin hemen! | Open Subtitles | أحضرا مثبّت رقبة و نقالة إلى الأسفل الآن |
Şansın varmış, yoksa eve sedye ile giderdin. | Open Subtitles | لقد حالفك الحظ وإلّا عدّت لمنزلك على نقالة |
Eğer gidecekse sedye ile taşımak gerekecek. | Open Subtitles | سيتم حمله على نقالة إذا لم يستطع الركوب |
Ya da Kızıl Haç için sedye taşıyan hastabakıcı. | Open Subtitles | أو حامل نقالة في الصليب الأحمر |
Görünüşe göre, Özel Harekat askerleri en azından misyonları gereği cep telefonları taşıyamıyorlar. | Open Subtitles | على مايبدو، جنود العمليات الخاصة ،لايحملون هواتف نقالة على الأقل ليس في المهمات |
Şunu düşünün, bugün Amerika'da yoksulluk sınırının altındaki çoğu insanın yine de elektiriği, suyu, tuvaletleri, buzdolapları, televizyonu, cep telefonları, klimaları ve arabaları var. | TED | فكر في هذا، في أمريكا اليوم أغلبية الشعب الذي يعيش تحت خط الفقر مازال لديه كهرباء وماء ومراحيض وثلاجات وتلفاز وهواتف نقالة ومكيفات وسيارات. |
Herkes etrafta kütük gibi cep telefonları ile yürüyor, ve oldukça ağır kokan balıklarla ilgileniyorlardı. | TED | الجميع كانوا يتجولون و معهم هواتف نقالة تشبه الطوب, و نوع من الأسماك ذات رائحة في الميناء |
sedyeye ihtiyacımız var. Araba çarpmış, bir çocuk var. | Open Subtitles | نحتاج نقالة في الخارج فهناك طفل أظن حالته سيئة |
Sedyeyi getirin! | Open Subtitles | أحضر نقالة |
Karın üstü yatar bir şekilde eğreti bir sedyeyle eve taşınmıştı. | Open Subtitles | تم نقله للمنزل على نقالة مستلقياً على بطنه |
Yığınlarca kağıt sedyenin üzerinde duruyordu. | Open Subtitles | ،كان هناك أكوام منها فقط أكوام من الورق تجلس على نقالة ما |