bu aslında Notre Dame'ın doğru bir şekilde kaydedilen bir posteri. | TED | هذا في الحقيقة ملصق لكاتدرائية نوتردام الذي تم تسجيله بشكل صحيح |
Ve düşünüyorum da bu aslında bir çeşit sınırsız güzellik yaratacak. | TED | وأعتقد أن هذا في الحقيقة سينشيء نوعًا من الجمال اللامحدود |
Ah, bu aslında seninle bu konuda konuşmak istiyorum. | Open Subtitles | هذا في الحقيقة ما أردت التحدث إليك حياله |
Sana daha önce söylemedim çünkü panik yapmanı istemedim, ama bu aslında bizim düğün günümüz. | Open Subtitles | الأن انا لم اخبرك لإني لم ارد لك ان تكون متوتراً لكن هذا في الحقيقة هو يوم زواجنا |
Yani, bu aslında... bu aslında oldukça iyiydi. | Open Subtitles | أعني, هذا في الحقيقة كان هذا كان جيدا جدا |
bu aslında hikâyenin yalnızca yarısı. | TED | ولكن هذا في الحقيقة نصف القصة فقط. |
Bu, aslında polislerin destekleyebileceği türden bir terapi çünkü ırkçılık tarihimizde çözülebilir bir problem kadar ilham verici bir şey yok. | TED | هذا في الحقيقة هو العلاج الذي يدعمه رؤساء الشرطة، لأنه لا يوجد أي شيء أكثر إلهامًا على مر تاريخنا في مواجهة العنصرية من مشكلة يمكن حلها. |
bu aslında senin hatan baba. | Open Subtitles | الأَبّ، هذا في الحقيقة عيبكَ، تَعْرفُ. |
bu aslında Wes için bayağı yaratıcı. | Open Subtitles | هذا في الحقيقة حقاً ابداعي لويس. |
bu aslında kedimle ilgileniyor. | TED | هذا في الحقيقة يعتني بقطي. |
- Evet. - bu aslında iki parçalı bir soru. | Open Subtitles | أجل- هذا في الحقيقة سؤال من جزئين- |
- Evet. - bu aslında iki parçalı bir soru. | Open Subtitles | أجل- هذا في الحقيقة سؤال من جزئين- |
bu aslında Rus uydu televizyonu. | Open Subtitles | هذا في الحقيقة تليفزيون روسي |
bu aslında oldukça hoş. | Open Subtitles | هذا في الحقيقة جميل |
bu aslında tam da benim iş tanımım. | Open Subtitles | هذا في الحقيقة في وصف وظيفتي |
bu aslında göründüğünden daha kötü. | Open Subtitles | هذا في الحقيقة أسوأ مما يبدوا |
bu aslında davanda işe yarayabilir. | Open Subtitles | .هذا في الحقيقة يساعد لقضيتك |