Evet, çünkü masada Yeteri kadar nişasta olduğunu sanmıyorum. | Open Subtitles | لنأكله مع البطاطا والحلويات؟ نعم لأني لا أظن بأن لدينا هناك ما يكفي من النشاء على الطاوله |
Evet ama Yeteri kadar odun yok anne ve iki tarafında da ölü alan kalırdı. | Open Subtitles | أجل, حسنا , ليس هناك ما يكفي من الخشب أمي وانت فقط تحتاجين إلى مساحة كافية من جانبيه. |
Çünkü daha henüz Yeteri kadar insan uyanmadı. | Open Subtitles | لأنّ ليس هناك ما يكفي من النّاس قد فهموه بعد. |
Eminim o şirin kafanın içinde bir imparatorluğu yıkmaya yetecek kadar sır gömülüdür. | Open Subtitles | أراهن أن هناك ما يكفي من أسرار في هذا الرأس الجميع لدفن امبراطورية |
Tüm sığınağı havaya uçurmaya yetecek kadar C-4 patlayıcısı sandalyeme monteli. | Open Subtitles | هناك ما يكفي من متفجرات السي فور لإسقاط هذا القبو بأكمله |
Orada yeterince yemek vardı, yeterince ceset vardı. | Open Subtitles | كان هناك ما يكفي من الطعام ليأكلوه هناك، كان هناك ما يكفي من الجثث |
Neyse ki, burada kısmî yeniden oluşturma için yeterli kafatası var. | Open Subtitles | أأمل أن يكون هناك ما يكفي من الجمجمة لإعادة بناء جزئية |
Kaliforniya'da senin gibi kadınlar Yeteri kadar bulunmuyor. | Open Subtitles | ليس هناك ما يكفي من النساء مثلك في كاليفورنيا |
- İlerleyemez. Yeteri kadar benzin yok. | Open Subtitles | لن تتحرّك الشاحنة فليس هناك ما يكفي من العصير |
Yeteri kadar aether toplaması için birkaç saat gerek. | Open Subtitles | سيستغرق هذا بضع ساعات قبل ان يكون هناك ما يكفي من الأثير |
Yeni kolonilerde yetiştirilen ekinler, şeker kamışı, tütün ve pamuk yoğun iş gücüydüydü ve yeni toprakları bütünüyle ekip biçmek için Yeteri kadar yerleşimci ya da ödünç işçi yoktu. | TED | المحاصيل التي زرعت في المستعمرات الجديدة مثلقصب السكر والتبغ والقطن كانت تحتاج عمالة كثيرة ولم يكن هناك ما يكفي من المستوطنين أو موظفي الخدمة لزراعة جميع الأراضي الجديدة |
Suyun görüntüsü de tadı da kötüydü, asla Yeteri kadar yiyecek yoktu, herhangi bir duş yeri yoktu, kadınlar hiçbir hijyen ürünü olmadan regl oluyorlardı, herhangi bir tıbbi yardımsa hak getire. | TED | كان للمياه مظهر وطعم قذر، لم يكن هناك ما يكفي من الغذاء، لا حمامات إِطْلاقاً، تحِيض النساء دون أي منتجات نظافة، ولا عناية طبية من أي نوع. |
Tanrım, Yeteri kadar elektrik bile yok. | Open Subtitles | الجحيم، ليس هناك ما يكفي من الكهرباء. |
O helikopterde bu şeyi öldürmeye yetecek kadar mühimmat var. | Open Subtitles | هناك ما يكفي من الذخائر على المروحية لقتل هذا الشيء. |
Yakında herkese yetecek kadar para olacak. | Open Subtitles | قريباً سيكون هناك ما يكفي من المال للجميع |
İki gün yetecek kadar su var. | Open Subtitles | حسناً.. هناك ما يكفي من المياه لمدة يومين.. |
Neyse ki Vicky'yi oyalayamaya yetecek kadar mekan biliyorsun. | Open Subtitles | و حمداً لله أن هناك ما يكفي من المناظر لكي تبقي فيكي مشغولة |
Solucan delikleri biraz farklı bir dinamiğe sahiptir. Araçta yetecek kadar metal var. Umarım vardır. | Open Subtitles | إن الثقب الدودي يعمل بديناميكية مختلفة قليلاً، هناك ما يكفي من المعدن لننجح، كما أعتقد.. |
Orada yeterince ışık yok. | Open Subtitles | ليس هناك ما يكفي من الضوء هنا |
İnanç, resmi bir duruşma için yeterli kanıt olduğuna ikna olmuştur. | Open Subtitles | اقتنع المؤمنون بأن هناك ما يكفي من الأدلة لجلب محاكمة رسمية |
Şimdi ortada bariz bir sorun var, o da dünyada bunu finanse edecek yeterli para var mı? | TED | هل هناك ما يكفي من المال في العالم لتمويل هذه الاشياء؟ |