Sorun şu ki bu büyüme motorunu daha henüz ısıtıyoruz. | TED | المشكلة هي أننا فقط في مرحلة تسخين محرك النمو هذا. |
İyi haber şu ki karnımızdaki bakterileri canlandırma kabiliyetine sahibiz. | TED | الأخبار الجيدة هي أننا باستطاعتنا أن نشغل البكتريا في بطوننا. |
Gerçek şu ki, çok benziyoruz. Yani doğal olarak o da mükemmel. | Open Subtitles | الحقيقة هي أننا نتشابه كثيراً لذا من الطبيعي بأن أعتقد انها مثالية |
Bunun zorlu bir problem olduğunu gördük ama işin püf noktası, kişinin çok sayıdaki fotoğraflarını önceden analiz etmek. | TED | تبيّن أنّ هذه المشكلة صعبة للغاية، لكن الحيلة الأساسية هي أننا سنقوم بتحليل مجموعة كبيرة من صور الشخص سلفاً. |
İşin doğrusu, bunu zaten her gün, gün boyunca yapıyoruz. | Open Subtitles | الحقيقة هي, أننا نفعل هذا طوال اليوم وفي كل يوم. |
Sorunumuz, hayatımızın yarısını o yüzde 1'lik kısımla geçirmek zorunda olmamız. | Open Subtitles | والمشكلة هي أننا نقضي معظم حياتنا دون أن نتعرض لهؤلاء الأشرار |
Asıl gerçek şudur ki: -- ve bu, rahatlatmaktan ziyade korkutucudur -- o yayı biz bükeriz. | TED | الحقيقة الحقّة، التي هي أكثر رعبًا وأكثر تحررًا، هي أننا نحن نثنيه. |
Gerçek şu ki Afrika'da inanç temelli örgütler olmadan aile planlaması ile ilgili sorunları ele alamayız. | TED | الحقيقة هي أننا لا نستطيع حل القضايا حول تنظيم الأسرة دون المؤسـسات الدينية في أفريقيا. |
Önemli olan nokta şu ki, insanlığın kontrolü dışında olan bir süreci başlatmış olacağız. | TED | النقطة المهمة هي أننا سنكون بدأنا عملية خارج نطاق تحكم البشرية. |
Gerçek şu ki virüsü bulamadık ama virüs taşıma ihtimali olan bedenleri güvenli bir şekilde çıkarmak için yeni teknikler geliştirdik. | TED | الحقيقة هي أننا لم نجد الفيروس، لكننا قمنا بتطوير تقنيات جديدة لأخراج الجثث بأمان، والتي قد تحتوي على فيروسات. |
Gerçek şu ki henüz yeterince bilmiyoruz. | TED | الحقيقة هي أننا حتى الآن لا نمتلك المعرفة الكافية. |
Sorun şu ki, bunun olası olmadığını bulmuştuk. | TED | المشكلة هي أننا وجدنا أيضًا أن ذلك نادر الحدوث. |
Ama gerçek şu ki, sevdiklerimizi sık sık incitiyor ve onlara kaba davranıyoruz. | TED | ولكن الحقيقة هي أننا كثيراً ما نؤذي ونزدري من نحبهم. |
İşin aslıysa, hâlâ mümkün olduğuna inandığımız için pes etmedik. | TED | لكن الحقيقة هي أننا ظلنا نحاول لأننا نظن أنه لا يزال ممكناً. |
İşin aslı hâlâ önemli bir ölçüde çocukları ikili ve muhalif yollarla sosyalleştiriyoruz. | TED | الحقيقة هي أننا ما زلنا، مجتمعيًّا، نفرق بين الأطفال بشكل ملحوظ بطرق ثنائية و متعارضة. |
İşin aslı şu, hepimiz kurtuluşa ermek için mücadele ediyoruz. | Open Subtitles | الحقيقة هي أننا جميعاً نقاتل من أجل الخلاص |
İşin gerçeği, örebilmek için birbirimizin saçlarının uzamasını bekliyoruz. | Open Subtitles | الحقيقة هي أننا ننتظر لشعرنا أن ينمو حتى نستطيع تجديله |
Son birkaç gündür vaka ve ekip için neler yaptığını gördüm, ama işin aslı sana burada ihtiyacımız var. | Open Subtitles | لقد رأيتك تقدمين كل ما لديك لهذه القضية و للفريق أيضا خلال الايام القليلة الاخيرة لكن الحقيقة هي أننا نحتاجك هنا |
Ve diğer dinamiği de bizim cazda mikro yönetim yapmıyor olmamız. | TED | وديناميكيته الأخرى هي أننا لا ندير الجاز بالجزئيات. |
Fakat görsel yanılsamaların güzel tarafı yanlışları hemen gösterebiliyor olmamız. | TED | لكن الشئ الجميل حول الأوهام البصرية هي أننا يمكننا بسهولة توضيح الأخطاء. |
Mesele şudur ki, bu bedeli sularda gizliyoruz. | TED | المشكلة هي أننا نخفي الثمن تحت الأمواج. |
Yani karşı karşıya olduğumuz risk şudur, bu müthiş güç boşluklarını yaratabilmekteyiz, ancak bu boşluklar, ordu ya da önceden organize olmuş motivasyonu yüksek gruplar gibi genelde uçlarda duran güçler tarafından hızlıca doldurulabilmektedirler. | TED | والمخاطر التي نواجهها هي أننا يمكن أن نحدث فراغًا كبيرًا في السلطة فراغًا ستملأه السلطات القوية كالجيش أو مجموعات متحفزة ومنظمة مسبقًا والتي تقبع في الحدود القصوى |