Ve bu da, güvenlik teknolojisinin kendisinin bir tehlike kaynağı olabileceğiydi. | TED | وهو معضلة تكنولوجيات الآمان ذاتها .. عندما غدت هي مصدر للخطر |
Kaktüs çiçekleri, Güney Amerika develeri olan guanakolar için besin kaynağı. | Open Subtitles | أزهار الصبَّار هي مصدر للغذاء بالنسبةللــكواناكوس، الجمال البرية في جنوب أفريقيا. |
Günlüklerin, ziyaretçi defteri kaydının ve her şeyin kaynağı o olabilir. | Open Subtitles | من الممكن ان تكون هي مصدر المذكرات وسجلات المستشفى, وكل شيئ |
JF: Kadınların arkadaşlıkları yenilenebilir güç kaynağı gibi. | TED | ج.ف: علاقات النساء هي مصدر طاقة قابل للتجدد. |
Geldiğim topraklar açıklanamaz fakat basit bir dinselliğin kaynağı. | TED | الأرض التي جئت منها هي مصدر الروحانية البسيطة رغم صعوبة تفسيرها، |
Ama matematik gerçeğin kaynağı, bana soyut şeyler demeyin lütfen. | TED | ولكن الرياضيات هي مصدر الحقيقة، أنا لا أحب التجريد. |
Onların tek yiyecek kaynağı da olan tamamen hayvan yaşamına dayalıydı.Burada tüm dünyanın en neşeli insanları yaşardı. | Open Subtitles | و التي هي مصدر غذائهم الوحيد يعيش الناس الأكثر بهجة في العالم أجمع الإسكيمو الجسورين، المحبوبين و المرتاحي البال. |
Evet. Aku'nun gölgesi altında yaşayanlar için efsaneniz bir ilham kaynağı. | Open Subtitles | نعم، أسطورتك هي مصدر الهام من يعيش تحت شر آكو |
Oradaki pamuk endüstrisi başlıca bir kirlilik kaynağı. | Open Subtitles | إن صناعة القطن هناك هي مصدر أساسي للتلوث |
Bulutların arasından gözüken bu yeşil alan, havadaki oksijenin kaynağı. | Open Subtitles | الفسحة الخضراء عبر هذه الغيوم هي مصدر الأوكسيجين |
Korkmanın normal olduğunu söylemeleri gerekir, korku kaynağı olmamaları gerekir. | Open Subtitles | من المفترض على الأم أن تقول بأنه لابأس بأن تخاف وليس أن تكون هي مصدر الخوف |
Kubbe, yumurtanın güç kaynağı olabilir bence. | Open Subtitles | أظن أن القبة ستكون بخير حال كونها هي مصدر طاقتها |
Biz plütokratlar Amerika Birleşik Devletlerinin bizi öbür türlü oluşturduğunu görmeye ihtiyacımız var: aynen müreffeh orta sınıfın, kapitalist ekonomilerde bunun bir sonucu olarak refahın kaynağı olduğu gibi. | TED | نحن البلتقراطيون نحتاج لأن نرى أن الولايات المتحدة الأمريكية خلقتنا، وليس العكس: أن طبقة وسطى مزدهرة هي مصدر الازدهار في اقتصاديات الرأسمالية، وليس نتيجة لذلك. |
Onun analığı, hepimiz için bitmez tükenmez yaşam kaynağı oldu. | Open Subtitles | بأمومتها هي مصدر الحياة الأبدي |
Çünkü, her zaman olduğu gibi sorunun kaynağı karısı kocasını hesabını vermesi gereken bir pislikten uzak tutmuş. | Open Subtitles | حسنا, لهذا السبب, كالعادة الزوجة هي مصدر المشاكل تاركتاً الزوج غافلًا بالسعادة "عن الفوضى التي عليه تفسيرها" |
Bu kırmızı bölge dişi hormonların kaynağı. | Open Subtitles | هذه المناطق الحمراء هي مصدر لهرمونات أنثوية . |
- Eşyaların yerini bulmak için ondan iyi bilgi kaynağı yok. | Open Subtitles | هي مصدر ممتاز للمعلومات عن الموقع |
Güneş dünyadaki yaşamın kaynağı. | Open Subtitles | الشمس هي مصدر كل الحياة على الأرض |
Bilgi işlemenin yapay zekânın kaynağı olduğunu kabul ettiğimiz an, bu bazı uygun hesaplama sistemlerinin zekânın temeli olduğunu ve bu sistemleri aralıksız geliştireceğimizi kabul ettiğimizde ve bilişin ufkunun bildiğimizden daha uzaklara uzandığını kabul ettiğimizde, bir çeşit yaratıcı geliştirme sürecinde olduğumuzu kabul etmek durumunda olacağız. | TED | ولكن في اللحظة التي نعترف فيها أن معالجة المعلومات هي مصدر الذكاء، وأن بعض أنظمة الحاسوب الملائمة تُعبِّر عن أساس الذكاء، ونعترف أننا سوف نحسِّن هذه الأنظمة باستمرار، ونعترف أن أفق الإدراك على الأرجح يتجاوز الذي نعرفه حالياً بكثير، وبالتالي علينا الاعتراف أننا في مرحلة بناء نوع ما من الآلهة. |
Bizim tuhaflığımız bu gücün kaynağı. | TED | غرابتنا هي مصدر تلك القوة. |