Kampa geri dönüşlerinde beş adamdan ikisi soğuktan donmaya, açlığa ve yorgunluğa dayanamadı. | TED | ففي طريق العودة نحو المخيم، قضى اثنين من الرجال الخمسة حتفهم بسبب الصقيع، والجوع والإرهاق. |
Takımımla birlikte, iç değerlendirme ile mutluluk, stres ve iş memnuniyeti gibi şeyler arasındaki bağıntıyı inceleyen basit bir araştırmayı yeni bitirmiştik. | TED | كنتُ وفريقي قد قمنا للتّوّ بدراسة بسيطة للنظر إلى العلاقة بين الاستبطان وأشياء أخرى كالسعادة والإرهاق والرضى الوظيفي. |
Çünkü her biri acı, bitkinlik ve yıpranmışlıkla mücadele ederek yarışmaya devam etmeye çalışıyor; | Open Subtitles | لأن كل فرد منهم يتحدى الألم والإرهاق والضجر.. |
İki yorgun savaşçı acı ve tükenmişlikle kıvranıyor. | Open Subtitles | محاربان متعبان يحترقان من الألم والإرهاق |
Kalp çarpıntısı ve yorgunluk akciğerden yayılmış bir kanser türü olabilir. | Open Subtitles | الخفقان القلبي والإرهاق قد يكون سرطاناً انتشر من الرئتين |
Benzerinle yan yana bulunduğun vakit baş ağrısı ve yorgunluk emareleri gösterirsin. Benzerin yok olana kadar da bunlar sürer. | Open Subtitles | حين تُكوّن قرينًا منكَ بطاقتكَ فينالك الصداع والإرهاق والذان يستمرّان حتّى يتلاشى قرينكَ. |
Migren ve kronik yorgunluğum iyice kötüye gidene kadar. | Open Subtitles | حتى تطور الصداع النصفي والإرهاق المزمن بشكل سيء |
tamam, hepimizin yorgun ve perisan olduğunu biliyorum... sen hariç. | Open Subtitles | حسنٌ، أعلم أننا جميعاً بغاية التعب والإرهاق بإستثنائك أنت. |
Ama annem, korku ve bitkinliğin kuru ete nefis bir tat kattığını söylüyor. | Open Subtitles | لكن ماما تقول الخوف والإرهاق يعطي متشنج تانغ لذيذ. |
ve bu felaketleri takip eden soruşturmalar, uzun vardiyalı çalışma sonucu kötü karar, dikkat kaybı ve yorgunluk bu felaketlerin bir çoğunun bağlandığı nedenlerdi. | TED | وفي التحقيقات التي تلت هذه الكوارث، فإن سوء التقدير بسبب نوبات العمل المطوّلة وفقدان اليقظة والإرهاق كان مرتبطا بجانب كبير من هذه الكوارث. |
Bunu daha önce hiç yapmadım. bu yarıştan birkaç hafta önce kum piste çıktım, ne kadar uzağa koşabileceğimi görmek için, 50 metre benim için yeterliydi, soluk soluğa ve nefes kesilmesiyle. | TED | لقد جريت على مسار حجري قبل الإجتماع بعدة اسابيع لأرى كم بمقدوري أن اجري وكانت 50 متر كافية بالنسبة لي حتما مع اللهث والإرهاق |
Eve varıncaya kadar, Partiye gidebilirdim, kendimi yatağıma atabilirdim Tenimi partnerimin tenine bırakabilirdim, Çok yorgun ve bunalmıştım. Sadece ağlayabilir ve uyuyakalabilirdim. | TED | وحينما كنتُ أعود إلى المنزل، كنتُ أذهب إلى الحفل، وأستلقي بجسدي على الفراش وأدَعُ جسدي يُلامس جسد شريكي، وأنا في شدة الإجهاد والإرهاق إلى درجة أنني كنتُ أبكي ثم يغلبني النُّعاس. |
Elimize açlık ve yorgunluktan başka bir şey geçmedi desenize. | Open Subtitles | كلّ ما كسبناه هو الجوع والإرهاق |
Sanırım akşamdan kalmayım, yorgunum ve o gidiyor diye böyleyim. | Open Subtitles | أعتقد أن ذلك بسبب الإفراط في الشراب والإرهاق ثم أنه مسافر... |
Aşırı şekilde yorulduğu ve çektiği acılar yüzünden okunmakta. | Open Subtitles | تظهر عليه علامات الألم والإرهاق |
Bunu daha önce de yaptın, kendine acıma ve tükeniş kısmını. | Open Subtitles | كنت قد فعلت الفعل الأنين والإرهاق. |
Thomas Merton ayrıca azizler arası çatışmalar hakkında şöyle yazmıştı: "Çağdaş şiddetin, idealist insanın kolayca yenik düştüğü yaygın bir hâli vardır: Eylemcilik ve mesai. | TED | (توماس ميرتون) كتب أيضاً عن الإقتتال بين القديسيين وعن وجود "إنتشار للعنف المُعاصِر الذي يُخضِع دُعاة المثالية بكل سهولة: النشاط والإرهاق. |