Fakat artık uygulama çağındayız, burada önemli olan işi yapmak, ürün kalitesi, hız ve veri. | TED | ولكننا الآن في عصر التنفيذ، حيث مايهم حقاً هو الأداء وجودة المنتج والسرعة والبيانات. |
ve veri bir kanıt değildir-- eğer karşıt teorilerle uyumlu ise teoriyi destekleyici olmayabilir. | TED | والبيانات ليست أدلة قد لا تكون داعمة في حال كانت متناسقة مع نظريات منافسة |
Ancak bu projeyle ilgili heyecan duyduğum en büyük nokta medya ve veri arasındaki ilişkiyi değiştirmesi. | TED | ولكن السبب وراء تحمسي الأكبر بشأن هذا المشروع هو لأنه يغير العلاقة بين وسائل الإعلام والبيانات. |
Licklider'ın gelecek vizyonunun 50 yıldan fazla ötesindeyiz ve veriler söylüyor ki bu yüzyılın en zor problemlerini insan ve makine işbirliği ile çözmek için çok heyecanlı olmalıyız. | TED | مرت 50 سنة على رؤية ليكليدر عن المستقبل، والبيانات تقترح أن علينا أن نكون متحمسين لمعالجة أصعب مشاكل هذا القرن، بتعاون بين الإنسان و الحاسوب معا. |
Tecrübe ve veriler gösteriyor ki, kayda değer bir şey yapmak için, yeterli sayıya ihtiyacınız var, Alibaba, JP Morgan ve Apple gibi şirketler günümüzde bu eşiği aşmış şirketler. | TED | لذا تظهر التجربة والبيانات أنكم بحاجة إلى زخم كبير من العنصر النسائي لإحداث الفرق الملحوظ، فبعض الشركات كعلي بابا، وجب مورغان أو أبل قد استطاعت بالفعل تحقيق ذلك الأمر. |
Gözlerimiz, gürültülü bir verideki modelleri algılamakta pek iyi değil fakat makine öğrenimi algoritmaları bunu yapmak için tasarlanır. Bu yüzden, Christy'nin gerçek zamanda neye baktığını yorumlayabilmek için birçok resim ile veriyi alıp girişini yapıp bir bilgisayarı eğitebilir miyiz? | TED | الآن، عيوننا ليست بتلك الجودة في التقاط الأشكال من بيانات مشوشة، ولكن آلة تتعلم الخوارزميات مصممة لتقوم بذلك فحسب، إذًا هل نستطيع أخذ العديد من الصور والبيانات وتغذية حاسوب وتدريبه ليكون قادرًا على تفسير ما تنظر إليه كريستي في الوقت الحقيقي؟ |
Polis, suçları erken teşhis etmek için dünyanın her yerinde, uzaktan algılamayı ve büyük verileri kullanıyor. | TED | الشرطة حول العالم بدؤا باستخدام الاستشعار عن بعد والبيانات الضخمة لتوقع الجرائم. |
O zaman, ülkelere ve belirli materyal ve verilere göz atarak başlayalım. | TED | لذلك دعونا نبدأ بالدخول للدول. وإلى المواد والبيانات المحددة. |
İstatistiksel analizler ve veri konfigürasyonlarıyla ilgisi olmayan bir iş. | Open Subtitles | لا العمل في التحاليل والإحصاءات... والبيانات. |
Mantık ve veri Konseyi'nin üyesi. | Open Subtitles | لقد كان في مجلس المنطق والبيانات. -حسنًا . -مارتن هايس) ). |
Ben bir bilişimciyim ve veri bilimi insanıyım, bence gerçekten, bu husustaki tek umut çok sayıda veri kaynağını kullanarak ilaçların ne zaman birlikte güvenle kullanılabileceğini ya da kullanılamayacağını aradaki etkileşimleri hesaba katarak tespit edebiliriz. | TED | أنا متخصص في مجال المعلوماتية والبيانات العلمية، وحسب رأيي، الأمل الوحيد -- الأمل الوحيد-- لفهم هذه التفاعلات هو استخدام العديد من مصادر البيانات المختلفة بهدف فهم متى يمكن استعمال الأدوية معا بدون مخاطر ومتى يُشكّل استعمالها معا خطرا. |
Dünya çok karmaşık, çok fazla veri var, her şey çok hızlı değişiyor, mesela Afrika savanında binlerce yıl önce -- belirli bir çevreyle, belirli bir bilgi ve veri diziniyle baş etmek için -- gelişmiş olan bir şey, 21. yüzyılın gerçeklerini kaldıramaz ve bunu belki de kaldırabilecek olan tek şey büyük veri algoritmaları. | TED | العالم مكان معقد فيه الكثير من البيانات، الأشياء تتغير بسرعة، إن الشيء (الدماغ) الذي تطوّر في السافانا الأفريقية منذ عشرات الألوف من السنوات للتعامل مع بيئةٍ معينة، بحجم معين من المعلومات والبيانات فإنه لا يمكنه التعامل مع حقائق القرن الواحد والعشرين، والشيء الوحيد الذي يمكنه التعامل مع ذلك هو خوارزميات البيانات العملاقة. |
Hâlâ görüntü ve veriler üzerinde çalışıyorum. | Open Subtitles | ما زلت أعمل على الفيديو والبيانات |
Sadece bilim sayesinde de değil, gözlem evleri ve veriler sayesinde de, aynı zamanda o gözlem evlerini inşa eden, veri toplayan, hata yapan ve hatalarını kabul eden ve bu hatalarla doğrunun bulunmasını sağlayan bilim insanları sayesinde, böylece ellerinden geleni yaparak evrendeki yerimizi anlamamızı sağlıyorlar. | TED | ولم يتم صياغته بسبب العلم ومراصد المراقبة والبيانات فقط، تم صياغته لأن العلماء الذين بنوا مراصد المراقبة، والذين أخذوا البيانات، والذين ارتكبوا الاخطاء واعترفوا بها وسمحوا بالتالي لعلماء آخرين الاعتماد والبناء على أخطائهم واستطاعوا بذلك القيام بما يقومون فيه والعثور على مكاننا في الكون. |
- Bütün kayıtlar ve veriler. | Open Subtitles | -جميع التسجيلات والبيانات |
Yoğun veri işle ilgili sorularımızı insanla ilgili sorularımızla temellendirir ve bu nedenle büyük ve yoğun veriyi birleştirmek daha bütün bir resim oluşturur. | TED | تبنى البيانات الكثيفة أسئلة نشاطنا التجاري على أسئلة الناس. ولذلك تكامل البيانات الضخمة والبيانات الكثيفة يُكون صورةً كاملةً. |
O kadar yeni ki dijital devrim yaşandı ve arkasından sağlık verileri geldi. | TED | البيانات الحديثة حيث تظهر الثورة الرقمية والبيانات الصحية ورائها. |
Ama onlardan rica ediyorum ki biriktirmiş olduğumuz tüm kanıtlara ve verilere göz atsınlar. | Open Subtitles | لكنني أناشدهم أن ينظروا إلى الأدلة والبيانات التي حصلنا عليها هُنا. |