Tabi, David, eğer senin kalçan değilse, gerçek ve güzel. | TED | بالطبع، ديفيد، أنه ليس وركك، أنها الحقيقة والجمال. |
Sanırım öbür dünya daha aydınlık ve güzel. | Open Subtitles | أعتقد أن هناك شيئاً من النور والجمال في العالم اﻵخر |
ve güzellik iyilik anlamına gelmiyor, ve kesinlikle hoşnutluk anlamına da gelmiyor. | TED | والجمال لا يعني الخير، وبالتأكيد لا يعني أن القناعة. |
güzellik ve baştan çıkarma, inanıyorum ki, doğanın hayatta kalma aracı, çünkü aşık olduğumuz şeyi koruyacağız. | TED | والجمال والاغراء .. وانا اؤمن ان الازهار هي وسيلة الطبيعة للبقاء لاننا نحمي ما نغرم به .. |
Çocukluğumdan beri sanattaki gerçekliğin ve güzelliğin yansımalarını ve bilimdeki gerçekliği ve güzelliği gözlemliyorum. | TED | لقد كنت أراقب، منذ نشأتي، تعابير الحقيقة والجمال في الفنون والحقيقة والجمال في العلوم. |
Hızır gibi yetişen Develer kuru akasyalara dönüşüyor. | Open Subtitles | والجمال المتمايله قادمه للمساعده تتحول الى اشجار السنط الشوكيه الجافه |
Diana'nın özü, sorumluluktu, şefkâtti tarzdı, güzellikti. | Open Subtitles | (ديانا) كانت رمر الحنان، ،الواجب... الأناقة، والجمال |
Benim gördüğüm... etrafın simetrik şekilde ve güzel bir şekilde zevkli hale gelmesi. | Open Subtitles | .. الطريقة التي أرى بها المكان الحيّ بأكمله يجب أن يكون مظهراً للتناظر والجمال |
Akıllı ve güzel birini bulabilirsin, seni öneren. | Open Subtitles | ستجد شخص ما بنفس القْدر من الحكمة والجمال لينصحك |
Tüm dünyayı mantıklı hale getiren ilham verici ve güzel anlarda var. | Open Subtitles | هناك أيضاً لحظات من الإلهام والجمال حينما يصبح العالم كله منطقي |
Doğruluk ve güzellik ister ve çok mutluyum ki bundan burada bolca konuşuluyor. | TED | يحتاج الصدق والجمال, وانا سعيد ان ذلك ذكر هنا كثيرا هذا اليوم, |
Gerçek ve güzellik bilimle ilgisi olmayanlar için sıklıkla anlamsızdır. | TED | الحقيقة والجمال هي الأشياء التي غالبا ما تكون مبهمة بالنسبة للأشخاص الذين ليسوا في مجال العلوم. |
Görüntü ve güzellik hakkında konuşan Cameron Russell Avrupa'dan bağlanmış. | TED | كاميرون راسل يتحدث عن الصورة والجمال متصل عبر أوروبا. |
Bilgisayarlar sanat, güzellik ve küresel bağlantı içindir. | Open Subtitles | إذا كانت أجهزة الكمبيوتر تُستخدم في الفن والجمال والتواصل بين العالم |
Senin gibi bir kadın etrafının güzellik ve zarafetle bezeli olmasını hak ediyor. | Open Subtitles | إمرأة مثلكِ تستحق أن تكون مُحاطة بالنعيم والجمال |
Hiçbir fikrim yok... güzellik ve beyinler. | Open Subtitles | لم يكن لديَّ فكرة أنتِ تجمعين بين الذكاء والجمال |
Böyle bir zerafetin ve matematiksel güzelliğin bir çırpıda heba edilebileceğine inanmak çok güçtür. | Open Subtitles | سأجد صعوبة فى تصديق أنّ هذه الأناقة والجمال الرياضى سيضيع ببساطة. |
Takımım kütüphanede ders çalışıyor, ve ben onlara... zeka ve güzelliğin harika bir kombinasyon olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Ne demek istediğimi anladınız mı? | Open Subtitles | فريقي يدرس في المكتبة وأنا أحاول إخبارهم أن العقل والجمال مزيج رائع |
Develer özel kurbanlık giysileriyle hazır hale getirildi. Herkes ihrama girmişti. | Open Subtitles | والجمال كانت قد تزينت بحلتها الخاصة بها |
Diana'nın özü, sorumluluktu, şefkâtti tarzdı, güzellikti. | Open Subtitles | (ديانا) كانت رمز الحنان، الواجب،... الأناقة، والجمال |
Sen sonsuz merhametinle bize yardım et. | Open Subtitles | قد يطمح إلى اكثر من التقوى الروحي والجمال الجسماني تماماً |
Ve milletiniz gerçek ve güzele ihanet etmenizi istiyorsa o hâlde gerçek ve güzele ihanet edersiniz. | TED | وإذا طلبت أمتي أن أخون الحق والجمال، فعلى أن أخون الحق والجمال. |