Ayrıca o bölgelerdeki türler, büyük, çeşitli, ve genelde grup ya da küme olarak yaşıyorlar bu da onları toplamayı kolaylaştırıyor. | TED | والأنواع في هذه المناطق كبيرة جداً ومتنوعة وتميل إلى التجمع في مجموعات أو أسراب مما يسهّل صيدها. |
Dönüşüm sağlayan ve biraz sıra dışı ama kesinlikle aşırı duygusal olmayan ve karanlık şeylerden barındırmayan hikayeler. | TED | قصص تعرض التحوّل، وتميل إلى التفوق، ولكنها ليست وجدانية أبداً، ولا تغض بصرها عن أكثر الأمور سوداوية فينا. |
Adam, kardeşin ve ben tıpkı diğerleri gibi daima senin bastırılmış, dışlanmış içine kapanık biri olduğunu düşündük. | Open Subtitles | اّدم, شقيقك, وأنا والبعض من الحضور دائما ما يحسون بأنك منطوى بشدة وتميل للإنكار والوحدة |
Fakat bilmeni isterim ki, kızın yoldan çıkmış ve keş erkek arkadaşı, benim suçum değil. | Open Subtitles | لكنها ليست مشكلتي أنها تحتفظ بصديق مدمن ورصيدها الإئتماني سيء وتميل للمشردين. |
Bence ikisi de satıyor, ama seninki kontrol hastası benimki de iradesiz ve zayıf. | Open Subtitles | أظنّهما تتاجران به هما الاثنتين لكنّ والدتك مهووسة بالسيطرة ووالدتي ضعيفة وتميل إلى الإدمان |
Çizelge diyor ki sen, Satürn kendi yöntemlerini değiştirmek konusunda sıkıntı yaşayabilirmişsin ve Merkür'ün yeni fikirlerine karşı çıkabilirmişsin. | Open Subtitles | الفلك قال انك برج زٌحل من الصعب عليك تغير طريقتك وتميل لإنتقاد أفكار عٌطارد الجديدة |
4 Temmuz, şehrimizin yüksek topuklularını giydiği, 49 00:01:48,784 -- 00:01:50,252 göğüslerini ortaya çıkardığı ve Amerika arabalarının camlarına asıldığı yılın bir günüdür. | Open Subtitles | يوم الاستقلال هو اليوم الذي ترتدي فيه مدينتنا الكعوب العالية والقمصان المثيرة وتميل من نافذة سيارة أمريكا |
Modern insanların bu yakın kökenlerinin bir başka sonucu da genetik çeşitlerin, genel olarak dünyanın geniş kesimine, birçok yere yayılmış olmasıdır, ve bunlar en azından kuş bakışıyla derece derece değişkenlik gösterme eğilimindedir. | TED | تبعة أخرى لأصل مكونات الانسان البشري الحديث هو أن الاختلافات الجينية منتشرة في انحاء العالم بصورة عامة في أماكن شتى وتميل نحو التغير تدريجيا من منظور علوي على الاقل |
ve atomların kendisi hayli şiddetlidir, ama doğru sıklıklarla tam olarak ayarlanan lazerleri ateşlerseniz, bir atom bu fotonları kısa süreliğine emecek ve yavaşlama eğilimi gösterecektir. | TED | والذرات بحد ذاتها عنيفه جدا لكن اذا اطلقت اشعه ليزر وضبطها تحديداً للتردد الصحيح ، الذره ستمتص هذه الفوتونات قليلاً وتميل لأن تتباطأ. |
Jane çok nazik, çok samimi ve barışa çok yatkın. | Open Subtitles | إنها لطيفه و ودوده وتميل دائما للسلام |
Salıncak kurmuştum ve küçük bir bahçe yapmıştım. | Open Subtitles | بنيت أرجوحة الشرفة وتميل حديقة صغيرة |
Eğer kıymetli kızlarının genç bir adamla yaşadığını onunla ve hastalığıyla ilgilendiğini öğrenirlerse... | Open Subtitles | ...كأباء قاموا بتربيه ابنتهم جيداً ...سماع أن ابنتهم تعيش مع رجل غير متزوج في منزل واحد، وتميل له كمريض |
Seni duvara yasladı ve eğildi. | Open Subtitles | تدفعك لتنام على ظهرك وتميل فوقك |
Örneğin, bu durumda, her ne kadar sağ ve sol tekerlek tek dingille birbirine bağlıysa da, aynı hız açısıyla dönüyorlar. Biz basitçe bacağın yüksekliğini değiştiriyoruz. Bu da çapı etkiliyor, ve o sola dönüyor, sağa dönüyor. İşte bunlar IMPASS ile yapabildiğimiz | TED | في هذه الحالة على سبيل المثال .. ورغم أن العجلة اليمنى واليسرى متصلتين إلى محور واحد .. وتميل بنفس زاوية الإتجاه إلا أنه يمكن ببساطة وبواسطة تغير أطول القضبان مما يؤدي إلى تغير قطر العجلة .. الإنحراف إلى اليسار أو اليمين وهذه بعض الأمثلة عن الأشياء الأنيقة التي يمكن أن |
"Wynonna biraz huysuz ve yatak odasından çıkmıyor." | Open Subtitles | (وينونّا) مزاجية بعض الشيء... وتميل للبقاء في غرفة النوم. |
- ve abartmaya eğilimlidir. | Open Subtitles | وتميل للمبالغة |