Bu, Multi-Health Systems gibi bir şirketin elindeki verilerle ne yapacağını bilmediğinden değil. | TED | وذلك ليس لكون شركة مثل أنظمة الصحة المتعددة لا تعرف ما تفعله بالبيانات. |
Bu yalnızca insanlar için geçerli değil, primatların ilişkilerinde de aynı. | TED | وذلك ليس فقط للبشر ولكن أيضاً في علاقات الحيوانات الرئيسية،وعلاقاتنا أيضاً. |
Tek bildiğim tam not aldığım. Ve bu da hiç fena değil. | Open Subtitles | لا أعرف شيئاً سوى أنني أنال تقدير امتياز وذلك ليس أمراً سيئاً |
Diyorum ki, biri frikik vermiş ve küçük bir şey de değil. | Open Subtitles | أنا أقول أن أحدهم حصل على زلة إنتصاب، وذلك ليس بإنتصاب صغير. |
İnsanlar gerçekten yabancı bir dil öğrenmek istiyor. Ve sadece okulda yapmak zorunda oldukları için değil. | TED | اشخاص يرغبون وبشدة في تعلم لغات اخرى وذلك ليس بسبب ارغامهم على القيام بذلك في المدرسة |
Bu gerçekten yeterli değil. Çünkü bu şey sadece algoritmik olarak yönetilmiyor, aynı zamanda algoritmik olarak denetleniyor. | TED | وذلك ليس جيدا بما يكفي، لأن هذه الأمور لا يتم التحكم بها بشكل لوغاريتمي فقط، بل أيضا يتم حمايتها بشكل لوغاريتمي. |
Mesele doktorların bu konuların önemini bilmemesi değil. | TED | وذلك ليس لأن الأطباء لا يعرفون أن تلك مسائل هامة |
Vatandaşlarımızın, devlet için daha iyi iş ortakları olmasını sağlayabiliriz, o kadar da zor değil. | TED | نستطيع حث المواطنين ليكونوا شركاء أفضل للحكومة، وذلك ليس صعباً. |
Bu hiçbir şeyin kanıtı değil. Övünülecek bir şey de değil. | TED | وذلك ليس دليلاً على أي شيء، ولا هو شيء يشجع نفس الإنسان. |
Onun babasını öldürdüm ne olduğunu sana anlatabilirim, bu bir özür değil af için yalvarmıyorum. | Open Subtitles | أنا قتلت أباه يمكنني إخبارك ما حصل وذلك ليس عذراً و لست استجديك الرحمة |
"Size karşı tamamen dürüst olacağım ve bu yalnızca benim fikrim değil her devrimcinin düşüncesi bu yönde, en azından fikirlerini beyan etme cesaretini gösterenlerin öyle. | Open Subtitles | إيرجيبت هروزوفا مقاتلة هنغارية سأخبرك بصدق تام وذلك ليس رأيي فحسب إنه رأي كل الثوار |
Yani tavuk aslına hiç fena bir seçim değil. | Open Subtitles | وهذا هو المنطق حول إختيار الدجاج وذلك ليس سيئا حقا |
Ona iki saattir çağrı bırakıyorum ama bana cevap vermedi. Bu onun tarzı değil. | Open Subtitles | لقد إتصلت على جهاز المنادة الخاص بها لمدة ساعتين ولم أجد أي رد ، وذلك ليس من عاداتها |
Sebebi güçlü kaslarım filan değil. | Open Subtitles | وذلك ليس مرتبط بعضلاتى الكبيرة او اى شىء |
Çocuklar, annem iş bulana kadar benle kalacak ve bu hiç iyi değil. | Open Subtitles | يا قوم، أمي ساكنة معي حتى يبدأ عملها وذلك ليس بالممتع |
Bu iş için yapabileceğim bir sürü şey var. Bu, onlardan biri değil. | Open Subtitles | ثمة أمور كثيرة أرغب في فعلها لهذه الوظيفة، وذلك ليس منها |
Zeki bir kızı ayartmaya çalışıyorum, kolay değil. | Open Subtitles | أُحاولُ أَنْ أثير إنتباه الفتاة وذلك ليس بالشي السهّل. |
Conta meme yapmış. Bu iyi değil. | Open Subtitles | لقد أتلفت قطعة مرساة التثبيت، وذلك ليس جيداً |
Ama bazen, bazı sebeplerden dolayı birbirimizi üzebiliyoruz ve bu hiç de iyi bir şey değil. | Open Subtitles | لكن أحيانا ولسبب ما يقوم كلانا بعمل أشياء تؤلم كل منا وذلك ليس بجيد لنا |
Ama artık seni sadece belirli günlerde göreceğim bu da benim için iyi değil. | Open Subtitles | ,لكن لن أراك إلا كل يومين وذلك ليس جيد لي |