Onlara arabaları verdik ve günlük yaşantılarında kullanmalarına izin verdik. | TED | و قمنا بإعطائهم السيارة وسمحنا لهم بقيادتها في نشاطاتهم اليومية. |
Gümrüklerden geçmesini sağladık, ve İkinci Dalga terörist hücresinin, engellenmeden çalışmasını sağladık. | Open Subtitles | وسمحنا لهم بادخال تعديلات وسمحنا للموجة الثانبة بالتحرك للعمل ، دون عراقل |
Araştırmana izin verdim ve olacak dediğim tüm kötü şeyler oldu. | Open Subtitles | وسمحنا لك بالتجريب.. وكل شيء سيئ قلت أنه سيحدث، حدث بالفعل.. |
Bir balığa huzur vermek ve onu iyileşmeye bırakmak neye benziyor? | TED | ماذا يحدث لو منحنا تلك الأسماك استراحة وسمحنا لهم بالتعافي؟ |
ve biz de izin verdik. | Open Subtitles | وسمحنا له بذلك لو فشلتم في إنقاذ فينيسيا |
Düşündükte zavallı kuş öylece duruyordu, yağladık, doldurduk ve pişirdik. | Open Subtitles | قررنا ان الطائر مُتنقل لذلك ألبسناه وسمحنا له بالدخول |
Eğer o haklıysa ve bu arayıcıların bizi geri götürmesine izin verirsek bu bizim susturulmamız için güzel bir şans olacaktır. | Open Subtitles | إذا كان على صواب وسمحنا لهؤلاء الباحثين باعادتنا فهناك احتمالٌ بأنه سوف يتم أعدامنا |
Makine'yi açık tutup strateji geliştirmesine proaktif ve özerk olmasına izin verirsek bizimle birlikte savaşmasına izin verirsek neler yapabileceğini bir düşün. | Open Subtitles | ان تركنا الألـة مفتوحة وسمحنا لها بوضع أستراتيجية وأن تكون فعالة ، ومستقلة تخيل ماذا يمكنها ان تفعل |
Kaç kere işleri batırdı ve biz ona paçayı sıyırması için müsaade ettik? | Open Subtitles | كم مرة أخطأ بها وسمحنا له بالنجاة من العقاب؟ |
ve biz şu gerçeği görmeyi reddettik: onlar ister kendilerinin Hristiyan, Yahudi ya da Müslüman olduklarını iddia etsinler, militan aşırı uçlar bunların hiçbiri değil. | TED | وسمحنا ﻷنفسنا أن نعمى عن حقيقة أنهم بغض النظر عن ادعاءهم أنهم نصارى، أو يهود أو مسلمين، ميلشيات اﻷصوليين لا تنتمي ﻷي مما سبق. |
Onlara iki saat eğitim verdik. Onları arabaya bindirdik, kullanmalarına izin verdik ve dünyaya bir ürün getirmeye çalışan biri olarak onlardan duyduklarımız harikaydı. | TED | حينها قمنا بتدريبهم لمدة ساعتين، وضعناهم في السيارة، وسمحنا لهم بإستخدامها، وما سمعنا لاحقا كان شيء عظيم، كشخص يحاول إحضار منتج للعالم. |
Ama ön avlumuz yoğun olduğundan buranın uygunsuz olacağını düşündük bu yüzden kendisine iç avluyu önerdik ve isteğini yerine getirip harakiri yapabilmesi için ihtiyaç duyabileceği tüm şeyleri sunduk. | Open Subtitles | ولكن ساحتنا مشغولة معظم الوقت وليس من المناسب أن نتركه يفعل ذلك لذا عرضنا عليه ضيافتنا وأستمعنا إلى طلبه وسمحنا له بتحقيق رغبته "وتنفيذ "هراكيرى |
Loze'un temiz olduğunu ve serbest bıraktığımızı söyle. | Open Subtitles | أخبرهُ بأن (لوز) كان نظيفاً وسمحنا له بالمرور |
Eğer bu kelepçeleri çıkarır ve gitmesine izin veririsek, ilk yapacağı şey Vincent'ı bulup öldürmek olacak. | Open Subtitles | إذا خلعنا عنه تلك الأصفاد وسمحنا له بالذهاب فإن أول شيء سيفعله هو العثور على (فينسنت)، وقتله |
Bu yüzden D için yaptığımız şey, mola odamızda onun için sakin bir alan yaratmaktı. Odaya sallanan sandalyeler, yumuşak yastıklar ve kitaplar yerleştirdik ve D'nin diğer çocuklardan uzakta, kendi isteğiyle evden okul ortamına geçmesine zaman vermek için sabahları bu odaya gitmesine izin verdik. | TED | لذا فما فعلناه لـ (د) كان أننا قمنا بخلق منطقة هادئة له في غرفة الاستراحة خاصتنا، والتي جهزناها بكراسي هزازة ومخدات لينة وكتب، وسمحنا لـ (د) بالذهاب لهذا المكان في الصباح، بعيدا عن الأطفال الآخرين، مانحين له وقتا للانتقال مرة أخرى إلى بيئة المدرسة على طريقته الخاصة. |