Ve aslında, işte bir örnek: Higgs bozonun Higs bozonunu bulması. | TED | وفي الحقيقة, سأعطيكم مثالاً : الهغز بوزون, البحث عن الهغز بوزون. |
Ve aslında şu an hiç olmadığı kadar aramız iyi. | Open Subtitles | وفي الحقيقة, الآن أعتقد بأننا أفضل مما كنا عليه سابقاً |
Gururum okşandı ve ve aslında ikimiz için de biraz onur kırıcı. | Open Subtitles | هذا شيء متملق جداً، وفي الحقيقة انه بالفعل شيء مهين لكلا منا |
Açıkçası size karşıt dava açıp Taş Devri'ne yollamakta kararlıyız. | Open Subtitles | وفي الحقيقة, نحن أعقل من أن نقاضيك على هذه الدعاوي. |
Ben de madende büyüdüm, hatta şerifle omuz omuza ve hepiniz beni tanırsınız. | Open Subtitles | أنا نشأت في منجم كتفاَ بكتف مع صديقي الماريشال وفي الحقيقة كلكم تعرفوني |
Bir de günlüğünü bulduk. aslında fazla bir yardımı olmadı. | Open Subtitles | ولقد ترك دفتر يوميّاته هذا، وفي الحقيقة ليس ذا فائدة. |
Ve aslında benzer çözümler elde etmek maksadıyla doğada bulunan çok sayıda örneğe dönebiliriz. | TED | وفي الحقيقة يوجد امثلة كثير في الطبيعة يمكنها ان تتحول الى حلول عملية |
Şimdi biliyoruz ki, eşini dövmekten suçlu bulunan biri, ve aslında iyi bir adam değil. | TED | نعلم الآن انه مدان بالاعتداء على زوجته، وفي الحقيقة هو ليس شخصا جيدا. |
Ve aslında, kliniğimde hastalarımın duygusal anlamda düzelmeleri için en az fiziksel engellerine ayırdığım kadar zaman ayırırım. | TED | وفي الحقيقة ، أقضي معظم أوقاتي في العيادة في التعامل مع التحضير النفسي للمرضى الموازي للإعاقة الجسدية. |
Ve aslında olduğundan daha fazla ağır geliyor çünkü gerçek bir kol gibi yapışık değil. | TED | وفي الحقيقة ، إنها تبدوا أثقل ، لأنها ليست ملتصقةً تماماً. |
Yanına gideyim. aslında 2003'te bunu icat ettim. | TED | وفي الحقيقة صممت هذا الموقع سابقاً في 2003. |
aslında bizler de böyle bir çok hücreliler topluluğuz. | TED | وفي الحقيقة ، فنحن مثل مجتمع من الخلايا المتعددة. |
aslında bunlar benim yazabileceğim programlardan çok daha verimlidirler. | TED | وفي الحقيقة ، إنها برامج أكثر فعالية بكثير من أي برامج مكتوبة باليد. |
Ve aslında, biz yaşamın ilk iki yılıyla çok ilgiliyiz, çünkü bu yatkınlıklar otizme dönüşmeyebilir. | TED | وفي الحقيقة , نحن مهتمون جدا بالسنتين الأولتين من الحياة, لأن هذه الاحتمالات لا تتحول بالضرورة إلى التوحد. |
Sol tarafta, klavyedeyim ben ve aslında bunu denediğimiz ilk sefer bu. | TED | والآن أنا عند لوحة المفاتيح على اليسار وفي الحقيقة هذه أول مرة نجرِّب ذلك |
bunun hakkında fazla düşünmüyoruz ve ne yazık ki bence aslında binalarımız hakkında bile yapmamız gerektiği kadar düşünmüyoruz. | TED | نحن لا نفكر في ذلك كثيراً، وللأسف، وفي الحقيقة نحن لا نفكر حتى في المباني كما يجب. |
Açıkçası, bu soruyu herkese sormama rağmen, bu koşullar altında birinin beni geri çevireceği hiç aklıma gelmedi. | TED | وفي الحقيقة بت اسئل هذا السؤال على الدوام ولم اكن اتخيل ان احداً ما من اصدقائي سوف يرفض طلبي تبعاً للظروف |
Ders esnasında, sunum sırasında hatta her çeşit toplantıda mesajlaşıyor, alışveriş yapıyor ya da Facebook'a giriyorlar. | TED | يراسلون ويتسوقون ويدخلون للفيسبوك خلال الحصص الدراسية وخلال العروض، وفي الحقيقة خلال كل الاجتماعات. |
Haksızda sayılmazdı, çünkü Marcus'da PP de çalışıyordu, ve gerçekten benimle aynı işi yapıyordu. | Open Subtitles | وهذا يبدو منطقيا ماركوس أيضا يعمل في بي بي وفي الحقيقة يقوم بنفس العمل الذي اقوم به |
Gerçekse hava atma değildir. Doğrusunu istersen, çok da başarılıydım. | Open Subtitles | لا يعدّ تفاخراً عندما تكون حقيقة وفي الحقيقة ، لقد كنت ناجحة جداً |
Ve doğrusu size Amerika'da neye değer verdiğimizi söyleyebilmeyi dilerdim. | Open Subtitles | وفي الحقيقة أنا أتمنى أن أقول لكِ ما نعتز به في أمريكا |
Yeterince yaşlıyım aslına bakarsanız bu resmi görmemizden önce doğdum. | TED | وفي الحقيقة لقد ولدت قبل مشاهدتنا لهذه الصورة. |