Hayır. Ormana doğru kaçtı. aslında, her ikisi de kaçtı. | Open Subtitles | كلا لقد انطلق الي الادغال وفي الواقع هو و الثعبان |
aslında bunu da şaşırtıcı buluyorum çünkü metinden hiç belli olmuyordu. | Open Subtitles | وفي الواقع أجد هذا مفاجئًا لأنه هذا لم يُذكر في النص |
aslında buz adam Ozzie ile aynı soydan geliyorduk. | TED | وفي الواقع فإننا ننتمي إلى نفس سلالة أوزي رجل الثلج. |
Hatta bazılarını kendileri nasıl yetiştireceklerini bile biliyorlar. | TED | وفي الواقع يعلمان كيفية زراعته بأنفسهم. |
Yine de Rosalia'nın kalçalarının hala birilerinin ilgisini çekip... onu gerçekten etkileyip etkilemediğini merak ediyorum doğrusu. | Open Subtitles | على أي حال ، أردت أن أرى إن كانت لا تزال روزاليا تجذب انتباه الرجال وفي الواقع يبدو انهم انجذبوا |
Ve aslında bizi yaratan, yaşamı yaratan ve tüm yaşamsal şeyleri yaratan ışıktır. | TED | وفي الواقع ,انه انشأنا انشأ الحياة انشأ كل الاشياء في الحياة |
Ve aslında kendim ne başarırsam başarayım, bu farkındalığı yaratamazdım. | TED | وفي الواقع لا يمكنني رفع مستوى الوعي بمفردي, مهما تكن انجازاتي |
Ve aslında bu adamları bunun içine bırakacağız. | TED | وفي الواقع سوف نقوم باسقاط تلك العناصر في ذلك الحساء طوال الوقت |
aslında, kullanmamızın asıl nedeni anlamsal- belirginliğinin olmasıdır. | TED | وفي الواقع, السبب الرئيسي الذي يجعلنا نستخدمها هي توفرها على خصوصياتها الدلالية. |
daha çoğu üretimimizden, aslında | TED | إنها أكثر مما تصدره كل الصناعات، وفي الواقع. |
Ve aslında bu son adam burada birkaç yıl önce burada Rio'nun Olimpik oyunları kazanması durumuna uyduğunu düşündüğüm birkaç cümle söyledi. | TED | وفي الواقع فإن آخر شخص هنا قد قال عبارة منذ أعوام قليلة تليق على ما أعتقد على حالة فوز ريو باحتضان الالعاب الأوليمبية |
Bu toprak solucanı gibi hayvanların, aslında çoğu hayvanın, dokularını kemiklerin üzerine sararak korumadıklarını önceden biliyordum. | TED | و أعلم ان حيوانات مثل دودة الارض هذه, وفي الواقع جميع الحيوانات, لا تدعم انسجتها عن طريق لفها حول عظام. |
Şimdi, bugün şehirlerde yaşayan her üç insandan biri aslında bir gecekonduda yaşıyor. | TED | واحد من كل ثلاثة أشخاص اليوم يعيشون في المدن وفي الواقع يعيشون في أحياء فقيرة. |
aslında yapmanız gereken söylemek istediğiniz şeyi gerçekten düzenlemek,... | TED | وفي الواقع كل ما عليك فعله هو تحرير كل ما تريد قوله، |
Sonra yazı dökümünü alabiliyoruz, aslında baya havalı şeyler yapıyoruz. | TED | لذا يمكننا أن نأخذ النص وفي الواقع القيام ببعض الأشياء المذهله |
Bu model de gösteriyor ki yeni gücün mücadelesi aslında kurumsal gücün, kurumsal hale gelmeden nasıl kullanılacağıdır. | TED | وفي الواقع ذلك النموذج يعني أن التحدي للقوة الحديثة هو: كيف تستخدم القوة المؤسسية دون أن تكون مؤسسي؟ |
aslında ağacın ayrı dalları olarak, bilginin bütün alanlarını haritalandırıyor. | TED | وفي الواقع حددت هذه الموسوعة كل ميادين المعرفة كفروع منفصلة عن الشجرة. |
Doğru, Hatta nereye gittiklerine dair bir fikrim var. | Open Subtitles | صحيح، وفي الواقع لدي فكرة عن المكان الذي ذهبا إليه |
Andy benden bir şey sakladı, fakat doğrusu şu ki ben ondan her gün bir şeyler saklıyorum. | Open Subtitles | أندي, أخفى عنّي شيء... وفي الواقع أنا أُخفي عنه شيءٌ ما كل يوم |
Aynı zamanda yaraları ve diğer şeyleri örtmek için kullanılıyordu. gerçekten de 1742 yılında | TED | وايضاً تضميد الجراح وأشياء أخرى وفي الواقع, كانت اضواء الشوارع في عام 1742 |
(Gülüşmeler) BG: Nitekim, biz de öyleyiz şu an. | TED | (ضحك) برونو : الآن، وفي الواقع ربما نحن أيضاً. |
Ve gerçekte,bu önemli bir noktaya geliyor. | TED | وفي الواقع هذا يظهر نقطة مثيرة للجدل |
aslına bakarsak ağır yaralı şehirciliğin şifası, iyi şehircilik ve iyi binalardır. | TED | وفي الواقع ، فإن علاج الجروح والتشوهات في التمدن والعمران يتم من خلال المباني الجيدة. |
Açıkçası koordinatör getirene kadar senden haberim bile yoktu. | Open Subtitles | وفي الواقع ، لم أعرف من أنت حتى حتى أحضرك المنسق إلينا |