Sonra bu soğuk donmuş küçük dünyayı sadece yıldızlar arasında gezerken karanlık ve yalnız bir halde bulurdunuz. | Open Subtitles | ولربما تجد هذا العالم البارد المتجمّد الصغير يندفع بين النجوم مظلمًا ووحيدًا |
Ne kadar korkmuş olduğunu ve yalnız hissettiğini düşünemiyorum bile. | Open Subtitles | لا يمكنني حتى التفكير كيف كان خائفًا ووحيدًا, لا بد وأنه شعر بذلك. |
Aptal ve yalnız bir haldeydim. | Open Subtitles | كنت مغيّبًا وكنت مهملًا ووحيدًا |
Vahşi ve yalnız bir hale geldim. | Open Subtitles | انتهى بي الأمر أن أكون ضال ووحيدًا |
Toplumdan soyutlanmış ve yalnız bir insan mı olacaksın? | Open Subtitles | وإذا بك ما تزال معزولًا ووحيدًا. |
Hangimiz ebediyen bir yabancı ve yalnız değiliz? | Open Subtitles | من منا ليس غريبًا ووحيدًا للأبد؟ |
Yani uyanık ve yalnız. | Open Subtitles | أعني مستيقظًا ووحيدًا |
Daha sonra Qetsiyah diğer kadını oracıkta öldürmüş, Silas'ı diri diri gömüp onu güçsüz, ebedî ve yalnız bırakmış. | Open Subtitles | فقتلتها (كاتسيا)، ودفنت (سايلس) حيًّا، لتتركه خاوي القوى، خالدًا، ووحيدًا. |
Ding izole ve yalnız. | Open Subtitles | دينغ يعيشُ مُنعزلاً ووحيدًا. |