Şirin, iyi niyetli, ve gülümsemesi şeker bir yavru köpeğinkine benziyor. | Open Subtitles | إنه وسيم وودود وابتسامته أعادت جرواً للحياة |
Neşeli, dostçul ve ben derim ki epey yakışıklı. | Open Subtitles | مرح وودود وأجرؤ . على القول أنه وسيم جدا |
Peki madem. Öpücüklere boğ onu. Dünyanın nazik ve tatlı bir yer olduğunu anlat. | Open Subtitles | حسنًا جيّد، عانقيه وقبّليه، وأخبريه أن العالم مكان لطيف وودود. |
Afganistan'da bir savaş esnasında, birkaç İngiliz ve ben, 15 yaşında, ismi Abdullah olan, iyiliğe hevesli, masum, sevecen ve cana yakın bir çocukla özel bir ilişki oluşturduk. | TED | خلال إحدى المعارك في أفغانستان، جمعتني علاقة وطيدة أنا وبعض الرجال البريطانيين بفتى أفغاني كان عمره 15 سنة، عبد الله، طفل بريء، محبوب وودود. كان يسعى دائمًا لإرضائنا. |
Nazik ve dost canlısı birine benziyor. Sence de öyle mi? | Open Subtitles | يبدو كرجل لطيف, وودود ألا تعتقد هذا؟ |
Zayıf kişiliklisin ve kesinlikle bir tehdit oluşturmuyorsun. | Open Subtitles | أنت ضعيف وودود جداً الأهل يحبوا هذا |
Çünkü genç ve neşeli. | Open Subtitles | ولأنه صغير وودود |
Hoş kibar ve ilgili biri oluyorsun. | Open Subtitles | شخص رائع لطيف وودود |
"Küçük ve sevimli"nin nesini anlamadı? | Open Subtitles | أيّ جزء من جملة "صغير وودود" لم يفهمه؟ |
Samimi ve dost canlısı. | Open Subtitles | إنه صريح وودود |
Çok hoş ve samimi biri. | Open Subtitles | انه طيب وودود |