Babam sikkeyi alıp montunun fermuarlı göğüs cebine koyup fermuarı kapatmış. | Open Subtitles | إلتقط أبي العمله ووضعها في جيب صدره في الجاكت وقفل السوسته |
Başka birinin gözlerini oyup çıkarsam ve çoraplarımın içine koyup baksam da böyle görürdüm. | Open Subtitles | لو استطعت أخذ عيون شخص آخر ووضعها في جمجمتي لفعلت |
Bu teleskoplardan bir çoğunu alıp dünyanın etrafında çeşitli yerlere koyup sanki dünyanın kendisi bir teleskopmuşçasına sanal bir teleskop oluşturmamız gerekiyor. | Open Subtitles | نحتاج إلى أخذ نسخات عديدة من هذه التلسكوبات ووضعها في أنحاء العالم لخلق تلسكوب افتراضي بحجم الكرة الأرضية بحد ذاتها |
Kızın sorunları varmış, yok olması gerekiyormuş o da kızın fotoğrafını çekmiş, bir madalyona koymuş ve babasına yollamış. | Open Subtitles | كانت في مشاكل و كان عليها أن تختفي فأخذ صورتها، ووضعها في قلادة و أرسلها لأبيها |
Ne kadar garip Bay Stackhouse, karınızın ölümüyle o kadar ilgileniyormuş ki bunu kesip, albümüne koymuş. | Open Subtitles | أمر غريب سيد ستاكهاوس كان مهتم جدا في موت زوجتك أنه قص هذه ووضعها في كتابه |
Kurbanın dilini kesip tabağa koymuş. | Open Subtitles | ووضعها في صحن هل يعني هذا طقسا معينا |
Yumurtayı çıkarıp, bilirsiniz... küçük sevimli bir hazneye koyup, daha sonrası için dondursanız? | Open Subtitles | هل يمكن اخذ البويضة للخارج ووضعها في وعاء جميل صغير وتجميدها بقوة حتى نحتاجها فيما بعد |
Onları kutulara koyup, kargolayıp, başka bir ülkedeki başka bir dairede bulunan başka bir odaya tekrar yerleştirmemiz gerek. | Open Subtitles | نضعها في صناديق ونشحنها ووضعها في غرفة اخرى في شقة اخرى في بلد اخر |
Bir çocuğu kaçırmış, onu bagaya koyup Oregon'dan uzaklaştırmıştı. | Open Subtitles | إختطف طفلة ووضعها , في صندوق سيارته " وقادها من " أوريجون |
Kim yapmışsa, hizmet asansörünü kullanmış, arka kapıyı açmış, onu uyuşturup bağlamış ve bir çantaya koymuş. | Open Subtitles | الشخص الذي خطفها أتى عن طريق مصعد الخدمات فتح قفل الباب الخلفي ،ثم خدّرها قيدها بالشريط اللاصق، ووضعها في حقيبة من القماش |