Teknik yetenekler dünya çapında gelişiyor ve bireyler ve küçük grupların kendi avantajları var. | TED | تتطور القدرة التقنية في جميع أنحاء العالم، ويتمتع الأفراد والمجموعات الصغيرة بالأفضلية. |
– ve Maless'e bir mülteci gibi davranırız, ya da onlara yardım ederiz. | Open Subtitles | ويتمتع ماليس باللجوء السياسي او مساعدتهم |
Büyük bir güzellik ve zarafet tarafından karşılanıyorlar." | Open Subtitles | ويتمتع المسافرين بالجمال و البهاء العالمي |
Bu sayede Tanrı'nın bakışları altında birine tutuluyoruz evleniyoruz ve birbirimizden zevk alıyoruz. | Open Subtitles | انها الطريقة التي يمكن أن نجد شخص ما، والزواج به ويتمتع ببعضهم البعض تحت بصيره المحبة |
Çorak toprağa kim can verirse, ona sahip çıksın ve onu sevsin | Open Subtitles | من يجعل الحياة إلى الأرض، يمتلكها ويتمتع بها" |
Şu Lyndon'ların onlara yaraşır bir temsilcisi olurdu... ve Barryville'li Barry'lerin... seçkin soyunun bütün meziyetlerinden yararlanırlardı. | Open Subtitles | آل ليندون سيصبح لديهم نائب جدير في البرلمان ويتمتع بكل المنافع "من الدم الشهير لعائلة "باري من باريفيل |
ve her bir birey özgür ve mutlu olacaktı. | Open Subtitles | ويتمتع الجميع بالحرية والسعادة |
Leonard'ın kusursuz bir şoförlük geçmişi olduğunu ve bu sayede gelen sigorta indirimlerini çok sevdiğini biliyor muydun? | Open Subtitles | هل تعلمين أن "لينارد" لديه سجل قيادة مثالي ويتمتع بالتخفيض التأميني الذي يأتي مع هذا؟ |
O deli ve sadist. | Open Subtitles | إنه مجنون ويتمتع بتعذيب الآخرين |
İşi batırdık ve Bay Boss'un toleransı düşüktür. | Open Subtitles | لقد أخفقنا، ويتمتع السيد (بوس) بقلة تحمل إتجاه الاخفاقات |
Hansel, kesinlikle bomba gibi geri döndü ve kendinden emin. | Open Subtitles | وقد يكون تحولاً جذريا قي القانون أيضاً عاد (هانسل) ثانيةً ويتمتع بادراك ذاتي |
Mike çok hatırşinas biri ve çok etkileyici bir ses tonuna sahip. | Open Subtitles | (مايك) كان مراعٍ جداً، ويتمتع بصوت جذاب |
ve Gotham belediye başkanlığı anket yarışında yükselmenin keyfini yaşıyor. | Open Subtitles | ويتمتع بصدمة إستطلاع عالية... للتنافس كعمدة لـ(غوثام). |