Bazen bizim göremediğimiz ve hissedemediğimiz şeyleri görür ve hissederler. | Open Subtitles | أحياناً يرون أشياءً لا نراها ويشعرون بأشياء لا نشعر بها |
Kutsal ailenin yaşadığı zor günler adına kendilerini bundan sorumlu hissederler. | Open Subtitles | يفكّـرون بالأوقـات العصيبـة التي مرّت ! بها العائلة المقدّسة ويشعرون بالذنب |
Tanıkların aklı bulanır, kötü hissederler. | Open Subtitles | الشهود يغشى عليهم الأمر مع الوقت. ويشعرون بالأسى لما حدث. |
Partnerleri ve kendileriyle bir bağ kopukluğu yaşamış gibi hissediyorlar. | TED | ويشعرون أنّهن فقدن الصلة مع شركائهن وأنفسهن. |
Çocuklar buraya tek tek gelmiş ve ateşin etrafında toplanmışlar, kendilerine olaya dahil hissediyorlar. | Open Subtitles | هؤلاء الفتية، جميعهم يأتون وحدهم، ويتجمعون في حلقة، ويشعرون فجأة بشملهم. |
Günde iki dolar ver ve kendilerini kral zannetsinler. | Open Subtitles | أجل، دولاران في اليوم ويشعرون بأنّهم ملوك |
Şayet bakanlarınız arzularsa ve kendilerini Alman Güney Batı Afrikası'nı ele geçirebilecek gibi hissederlerse oradaki telsiz istasyonlarının kumandasını onlara vereceğiz ve bunu büyük ve acil bir imparatorluk hizmeti olarak değerlendireceğiz. | Open Subtitles | -إذا ما كان وزرائك راغبين ويشعرون أن بإمكانهم الاستيلاء على جزء من (جنوب غرب أفريقيا الألمانية) -والتحكم في محطات الإشارات اللاسلكية هناك -فإننا سنشعر أن هذا الأمر كان خدمة إمبراطورية عظيمة وملحة. |
Diğerleri yapabildiği için ne yapacaklarını bilemezler ve beceremedikleri için kendilerini başarısız hissederler. | Open Subtitles | ولأن الأخرين يستطيعون القيام به، يشعرون بالارتباك، ويشعرون بالاخفاق الكامل لأنهم لا يستطيعون ذلك. |
Korunmasız hissederler, herkes onları görür. | Open Subtitles | ويشعرون تتعرض لذلك، يمكن للجميع رؤيتها. |
Bir erkek çocuk doğana kadar beklemek zorundadır ve sonra da bebeklerini kucaklayıp olabilecek ve asla olamayacak ne varsa hissederler ve hangilerinin vuku bulacağını bilmeden ağlarlar. | Open Subtitles | على الرجل الإنتظار حتى موعد ولادة الطفل ثم يحملون طفلهم ويشعرون... بكل الأحاسيس |
Asabiyeti hissederler. Vay! | Open Subtitles | ويشعرون بالتوتر |
Çok iyi bir iş çıkarıyorlar çünkü onların çocukları onların yemeğini yiyor, fakat daha önemlisi ilk kez saygı görüyorlar, ve işe yarar birşey yaptıklarını hissediyorlar. | TED | ويقومون بعمل رائع لأن أطفالهم يأكلون هذا الأكل كذلك ولكن ما هو أهم أنها أول مرة ينالون الإحترام ويشعرون بأنهم يقومون بشئ جدير بالإهتمام |
Sorumlu hissettim. Ordaki muhabirlerimizi ve haber merkezimizi arayıp onlara şunu söyledim: "Elinizden geleni yapın, gece boyunca kameraları açık tutun, çünkü insanlar birileri onların hikayesini anlatırken güvende hissediyorlar. | TED | حينھا شعرتُ بمسؤوليتي للاتصال بمراسلينا هناك ليتصلوا بغرفة الأخبار وقلت لھم: حاولوا قدر استطاعتكم أن لا تقفلوا عدسات الكاميرات بالليل، لأن الشباب ھناك يشعرون بالثقة عندما يقوم أحد ما بنقل أخبارھم، ويشعرون كذلك بالحماية. |
İş yerinde flörte şahit olan insanlar, işinde daha az tatmin olduklarını, daha az değer gördüklerini hissediyorlar. | TED | الأشخاص الذين يشهدون المغازلة في العمل بشكلٍ متكرر... ذكروا أنهم فعلياً يشعرون برضا أقل في عملهم، ويشعرون بأن شركتهم لا توليهم ذات الأهمية. |
Mülteci kampalrında tavuklarla çalışıyor, yumurtalarını küçük meblalara satıyorlar, veya onları ailelerini beslemekte kullanıyor, tavukları ve sebzeleri ile artık kendilerini çaresiz ve ve başkalarına bağımlı hissetmekten kurtulup, gururlanmış ve güçlenmiş hissediyorlar. | TED | إنهم يعملون في معسكرات اللاجئين، والدجاج ويبيعون البيض للحصول على القليل من المال، أو يستخدمونه لتغذية أسرهم. ويشعرون بالفخر والقدرة على ذلك لأنهم لم يعدو عاجزين أو يعتمدون على الآخرين بخضرواتهم ودجاجهم. |
Varlığımızla patronlarımızı onurlandırıyoruz ve onlar da meleklerle dans ediyormuş gibi hissediyorlar. | Open Subtitles | نبهج الرعاة بحضورنا ويشعرون كأنهم... "يغسلون مرافقهم برفقة الملائكة" |
izliyordur ve kendilerini bombok hissediyorlardır." | Open Subtitles | ويشعرون شعوراً سيئاً |