Denemenin bu yaygınlığı kendi deneylerini yapma özgürlüğü veriyor. | TED | تواجد التجارب بكثرة يعطيهم الحرية لإجراء اختباراتهم. |
Onlara bir platform veriyor; bazı kurallar koyuyor; araçlar veriyor ve sonra konuşmaları orkestra şefi gibi yönetiyor; hareketleri orkestra şefi gibi yönetiyor. | TED | إنه يعطيهم منصة يعطيهم قواعد , يعطيهم أدوات و من ثم هو نوعا ما ينظم الحوار. ينظم التحركات. |
Birisi Lust ve Envy gibi Homunkulusları topluyor ve onları kontrol etmek için de onlara yaşam veriyor olmalı. | Open Subtitles | لابد أن هنالك شخص يجمع الهومنكلس مثل لست أو إنفي, و يعطيهم حيوات متعدده لكي يسيطر عليهم |
Daha fazla jeolojik veri toplanması için biraz daha para verir, fakat jeologlar bu sefer de nerede üretime geçebileceğini bilmediklerini söylerler. | TED | يعطيهم المزيد من المال من أجل البيانات الجيولوجية، يعودون إليه، و لا يتمكنون من اخباره عن مكان توفره. |
Herkes işlerin yoluna girmesi ve onlara güç vermesi için toplum adına dua ediyor. | Open Subtitles | و الباقون كان يدعون من أجل المجتمع , أن يلم شتات الامور أن يعطيهم القوة |
Onlara yemek verdikçe cephane verdikçe, her şeyden daha da verdikçe her gün her birimiz onlara bir şey verdikçe yenilmeleri daha da zorlaşıyor. | Open Subtitles | كلّما أعطيناهم طعامًا وأسلحةً وكل شيء كل يوم يعطيهم فيه أيّ منّا شيئًا تتزايد إمكانية دحرهم صعوبة. |
Onlara tek ümit veren şey Ada'ydı. | Open Subtitles | الجزيرة هي الشيء الوحيد الذي يعطيهم الأمل |
Bu emir onlara, bütün liman ve sınır kapılarını kapatmaları yetkisini veriyor. | Open Subtitles | يعطيهم السُلطة لإغلاق كل الموانيء والحدود |
Çıktığım adamın bir bronzlaşma solonu var ama benim bedavaya bronzlaşmama izin vermiyor, ama arkadaşı olduğu kızların bedavaya bronzlaşmasına izin veriyor, bu yüzden bunu büyük bir olaya çevirmemek için başka bir bronzlaşma salonuna gidiyorum, ama bronzlaşma salonu toplumunda sır olmadığını bilirsiniz, | Open Subtitles | ذلك الرجل الذي أتواعد معه يملك صالون تسمير ولكنه لا يدعني أفعلها مجانا ولكنه صديقاته يعطيهم مجانا |
Kocanın eve güvende dönmesi için onlara istediklerini veriyor. | Open Subtitles | وإنه يعطيهم أيضاً ما يريدونه لضمان عودة زوجك آمن |
Hatta yetkililere, Carroll'un iğrenç geçmişe dair bilgi de veriyor. | Open Subtitles | حتى يعطيهم معلومات أكثر عن ماضي كارول المضطرب |
Onlara doğrudan komutlar veriyor. Kafalarının içlerinde. | Open Subtitles | انه يعطيهم الأوامر المباشرة انه بداخل رؤوسهم |
O ise onlara sadece birazcık dönülecek bir şey veriyor ve o asla aşık olmuyor çünkü işler zorlaşınca geri çekiliyor. | Open Subtitles | ... وهو يعطيهم فقط فقط ما يكفي ليبقيهم بالعودة ولم يقع في الحب مطلقاً لأنه ينسحب عندما تصبح الأمور صعبة للغاية |
Bu onlara inanılmaz bir yeniden canlanma yeteneği veriyor. | Open Subtitles | ذلك يعطيهم قدرة مدهشة للتجديد. |
Bu "korku" denen şey onlara uçma gücü mü veriyor? | Open Subtitles | ! هل أن " الخــوف " يعطيهم القدرة علي الطيران ؟ |
Onlara ödünç para veriyor, iş buluyor. | Open Subtitles | يعطيهم قروض، يحصل لهم على وظائف |
Iste bu yuzden, cocugun orkestra ve koradaki gelisimi ona muhtesem bir kimlik verir, onu, ailesi ve cevresi icin ornek bir kisilik haline getirir. | TED | لهذا فأن ترعرع الأطفال في الأوركسترا والجوقات يعطيهم هوية نبيلة ويجعله قدوة في عائلته ومجتمعه. |
Bu onlara umut verir. Bunun gerçek veya uydurma olması önemli değil. | Open Subtitles | هذا يعطيهم امل ، لايهم ان كان حدث فى الحقيقة ام انه خيالى |
Herkes işlerin yoluna girmesi ve onlara güç vermesi için toplum adına dua ediyor. | Open Subtitles | و الباقون كان يدعون من أجل المجتمع , أن يلم شتات الامور أن يعطيهم القوة |
Onlara yemek verdikçe cephane verdikçe, her şeyden daha da verdikçe her gün her birimiz onlara bir şey verdikçe yenilmeleri daha da zorlaşıyor. | Open Subtitles | كلّما أعطيناهم طعامًا وأسلحةً وكل شيء كل يوم يعطيهم فيه أيّ منّا شيئًا تتزايد إمكانية دحرهم صعوبة. |