Zelig iyiydi, şekerleme yapıyordu, sandalyesini oturup kitap okuyordu. | Open Subtitles | أما هو فكان بخير ، يغفو يجلس على الكرسي للقراءة |
Hastamızın temeldeki hastalığı nedeniyle ya da onu hastaneden elini kolunu sallayarak çıkıp karlar üzerinde şekerleme yapmasına izin verdiğinden görülüyor olabilir. | Open Subtitles | قد تكون بسبب مرض او قد تكون بسبب انك سمحت له بالتجول خارج مشفاك وان يغفو بالثلج |
Stuart şekerleme yapıyordu ve hava da tepede acayip sıcaktı. | Open Subtitles | حسناً, (ستيوارت) كان يغفو, و كان الجو حاراً |
Kan verdiğimizden bu yana kestiriyor. | Open Subtitles | هو يغفو منذ ان تبرع بالدم |
Biraz kestiriyor sadece. | Open Subtitles | إنّما يغفو قليلًا فحسب. |
Günümü bu ufaklıkla geçiriyorum, ve o uyuyunca kendime biraz vakit ayırmaya çalışıyorum. | Open Subtitles | وأمضي اليوم مع الصغير، أنت وأحاول إيجاد وقت لنفسي حينما يغفو لقيلولة |
Burada şekerleme yapıyor. | Open Subtitles | وهنا وهو يغفو |
O uyuyunca ben içeri gider, saati kurar ve sabah o uyanmadan çadıra geri dönerdim. | Open Subtitles | عندما يغفو ، أتسلل للداخل وأضبط المنبه للصباح وأدخل هناك قبل أن يستيقظ |