İçeride siz yardımı kabul etmediğiniz için masum insanları tehdit eden bir adam var. | Open Subtitles | هناك رجل يهدّد ناس أبرياء لأنكِ رفضت مساعدة إبنه |
Fakat dünya çapında anormal bir şekilde ısınan deniz suyu bu partnerliği tehdit ediyor. | Open Subtitles | لكن حول العالم ماء البحر دافئ بشكل غير إعتيادي يهدّد هذه الشراكة |
Bunun neticesinde yükselecek deniz seviyesi, birçok şehrimizi tehdit edebilir. | Open Subtitles | ستكون النتيجة ارتفاع منسوب مياه البحر مما قد يهدّد العديد من مدننا. |
Büyük tehlike zamanında Karanlık tehdit ederken bizden bile gizli olarak İşaretleri yaptı. | Open Subtitles | في وقت فيه خطر عظيم عندما كان الظلام يهدّد لقد صنع العلامات في السر حتى لم يخبرنا عنها |
Şimdiye kadar, OZ'da olanların insanların gerçek yaşamını tehlikeye sokabileceğini fark etmemiştik. | Open Subtitles | لم ننتبه إلى أن ما حدث في "أوز" من شأنه أنْ يهدّد حياة الأشخاص في العالم الحقيقي سوى للتو |
Hiç doğal kaynak yok, mühim bir ekonomik bağımız yok, ulusal güvenliğimizi tehdit eden hiçbir şey yok. | Open Subtitles | ليس هناك مصادر طبيعية ولا روابط اقتصادية كبيرة و لا شيء يهدّد أمننا القومي |
Ama tehdit eden kendisiydi. Üzgün olması için sebebi yoktu. | Open Subtitles | ولكنّها كانت هي الشخص الذي يهدّد لم يكن هناك سبب لتكون منزعجة |
Sence şu an hayati bir tehdit altında mısın? | Open Subtitles | هل تشعر بأن هناك خطر يهدّد حياتك، يحدث الآن؟ |
Biri bardaki kadını döver öteki genel yayın yönetmenini reklamları geri çekmekle tehdit eder. | Open Subtitles | واحد يضرب مضيّفة حانة. واحد يهدّد رئيس تحرير بأنّه سيسحب الإعلانات. |
Vahabiler Osmanlı İmparatorluğu ve onun İslam'ın kutsal şehirlerindeki hakimiyetine tehdit oluşturan farklı bir İslam mezhebiydi. | Open Subtitles | جلب الوهابيون شكلاً مميزًا للإسلام يهدّد الإمبراطورية العثمانية وسيطرتها على أقدس بقاع الإسلام |
En kötücül eylemlerimizi geri almakla tehdit eden sihir. | Open Subtitles | السحر الذي يهدّد بإبطال أعمالنا الأشدّ شرّاً |
Sevdiklerim, bunu yapmamamı söylediler ama karanlık, sevdiğim birini tehdit ediyor ve onu yok etmek için her şeyi yaparım. | Open Subtitles | لكنّ الظلام يهدّد شخصاً أحبّه وأنا سأفعل أيّ شيء لتدميره |
Madenciliğin bu şekli, doğal yaşam alanlarının büyük bir bölümünü yok eder ve hava ve su kirliliğine neden olarak, yakınlardaki toplulukların sağlığını tehdit eder. | TED | هذا النوع من التعدين يدمر مساحاتٍ واسعة من المساكن الطبيعية للحيوانات، ويسبب تلوثاً في المياه والهواء، مما يهدّد صحة المجتمعات البشرية القريبة. |
Krycek'in sizi tehdit ettiğini, şantaj yaptığını biliyorum. | Open Subtitles | أعرف كريسيك يهدّد حياتك، إبتزازك. |
Lynette, lütfen, Porter'ın, Bay Schilling'i, öldürmekle tehdit etmediğini söyle. | Open Subtitles | (لينيت)، أرجوك أخبريني أن (بورتر) (لم يهدّد بقتل السّيد (شلنغ |
Ama hayatımı tehdit edecek bir şey bulmadınız, değil mi? | Open Subtitles | لكنّكِ لم تجدي شيئاً يهدّد حياتي، صحيح؟ |
Eski erkek arkadaşım, beni, kimliğimi ifşa etmekle tehdit etti. | Open Subtitles | صديقي السابق يهدّد بالبوح أنني شاذ |
Şimdi de konuşursam karımı ve çocuklarımı öldürmekle tehdit ediyor. | Open Subtitles | و الآن يهدّد زوجتي و أبنائي إن تكلّمت، |
Birisi çıkıp beni tehdit edince-- | Open Subtitles | حين يهاجمني أحدهم أو يهدّدني أو يهدّد حياتي... |
Redhead mahalleyi tehlikeye atıyor. | Open Subtitles | ؛(بيني)؛ ألم أطلب منك قتل (كاروت)؟ إنه يهدّد حيّ الأقليات بالخطر |
Varoşu tehlikeye sokuyor. | Open Subtitles | إنه يهدّد حيّ الأقليات بالخطر |