Doğan her çocuk dünyayı kurtarma olasılığını taşır. Ya da yok etme. | Open Subtitles | يَحْملُ كُلّ طفل إلى العالمِ إمكانية الإنقاذِ أَو الذبحِ |
Her yengeç kıymetli yumurtalarla dolu bir kese taşır. | Open Subtitles | كُلّ سرطان بحري يَحْملُ كيس البيضِ الثمينِ |
Kim cebinde fazladan yaka düğmesi taşır ki! | Open Subtitles | لا أحد يَحْملُ أي زر إحتياطي في جيبِه |
Y'nin anlamı alt ana toplardamar anlamına gelebilir bu damar vücudun alt kısmından kalbe kan taşır ve IVC filtresi de buraya yerleştirilir. | Open Subtitles | "واي" يُمْكِنُ أَنْ يُمثّلَ إنّ التابعَ vena cava، الذي عرق التَفَرُّع الكبيرِ الذي يَحْملُ الدمَّ |
Annemle konuştuktan iki dakika sonra.... ...ahizeyi tutan elimin tırnaklarını yemeye başlıyorum... | Open Subtitles | لذا هناك أَنا، تَكْبحُ الأظافرُ في الحقيقة نفس اليَدِّ الذي يَحْملُ الهاتفَ، لَيسَ دقيقتين بعد أَنا على مَع أمِّي. |
Joey, kapıyı açık tutan boru nerede? | Open Subtitles | جوي، حيث الإنبوب الذي هَلْ كَانَ يَحْملُ البابُ مفتوحُ؟ أنا لا أَعْرفُ. |
- Evet ama hastalık taşır. | Open Subtitles | - نعم، حَسناً، يَحْملُ بعوضَ مرضاً. |
Babam, birkaç dolar sızdırmak ve spot ışıkları altında görünmek umuduyla şimdi fidye için bir topu elinde tutan Frank Barone'dur. | Open Subtitles | أبي فرانك Barone، الذي يَحْملُ الآن a كرة قدم للفديةِ، تَمنّي للإسْتِخْراج دولاران |
Pazıyı yerinde tutan kemikten tendon kopmuştu. | Open Subtitles | ذلك يَحْملُ بيسيب طُبّق. |