Ama bu küçük Dünya'da 40 milyon doların çözemeyeceği az sorun var. | Open Subtitles | لكن هناك القليل من المشاكل على الأرض التي لا تستطيع 40مليون حلها |
Ama Mars ve Jupiter gibi gittikçe daha çok gezegeni işe katarsanız problem, Einstein ve arkadaşlarının kâğıt kalemle çözemeyeceği kadar zorlaşır. | TED | لكن كلما أضفت المزيد من الكواكب، مثل المريخ والمشترى، تزداد صعوبة المسألة وتتجاوز قدرة آينشتاين على حلها بورقة وقلم. |
Kızılderili adasında kimsenin çözemeyeceği bir bulmaca ve on ceset olacak. | Open Subtitles | سيكون هناك عشرة أجساد و حزورة لا يمكن لأحد حلها على جزيرة الهنود |
Bana bırak. Birkaç top dondurmanın çözemeyeceği hiçbir problem yoktur. | Open Subtitles | ثقا بي، ما مِنْ مشكلة لا يمكن حلّها بقليل مِن البوظة |
Başka kimsenin çözemeyeceği bir vakayı çözdün. | Open Subtitles | لقد حللتَ حالةً لم يستطع حلّها سواك |
Boland'ı, çözemeyeceği bir işe girişmeden önce bulmamız gerekiyor. | Open Subtitles | علينا إيجاد (بولاند) قبل تورطها في شيء تعجز عن تدبره. |
O adamın çözemeyeceği sorun yoktu Frasier. Eminim. | Open Subtitles | يكن هناك مشكله مهماً كانت عظيمه لا يستطيع ذلك الرجل حلها أنا واثق |
Ama bu Asya Bankası soygunundan sonra Chen'in çözemeyeceği... bir davanın olmadığını düşünüyordum. | Open Subtitles | لكنّي أيضا أعرف ذلك قبل سرقة مصرف آسيا ليس هناك قضية لا يستطيع السيد تشين حلها |
Bu, bozuk yiyeceklerin çözemeyeceği birşey. | Open Subtitles | هذه مشكلة لا تستطيع علب الطعام التالفة حلها |
Genellikle bu, olayı çözerdi ama alkolün bile çözemeyeceği başka bir problem ortaya çıktı. | Open Subtitles | حسناً، قف عادةً، كان هذا ليحل الآمر لكن اتضح أن هذة مشكلة لا يستطيع حتى الكحول حلها |
Bak, sen kimsenin çözemeyeceği sorunları çözüyorsun. | Open Subtitles | اسمعي, أنت تحلين مشاكل لا يستطيع الآخرون حلها. |
Kendi insan düşüncemizin tek başına çözemeyeceği iş ve bilim alanında çok zor sorunlar ortaya çıkabilir. | TED | ولربما كانت توجد بعض المشاكل والتي تتميز بصعوبة ما في مجال الأعمال والعلوم والتي لربما كان تفكيرنا البشري غير قادر على حلها لوحده. |
Kıyafetleri ıslak, havlu çalıyor, çözemeyeceği teknik sorunlar hakkında söyleniyor. | Open Subtitles | يجادل في قضايا فنية لا يستطيع حلها. |
O, Nassau'nun kimsenin çözemeyeceği veya çözmediği sıkıntılarını hâlleden tek kişiydi. | Open Subtitles | كانت هي التي إعتمدت عليها (ناسو) لحل تلك المشاكل التي لم يستطع أحد أو يريد أحد حلها. |
Kendi yalnızlığı dışında çözemeyeceği hiçbir problem yok. | Open Subtitles | "لا توجد مشكلة لا تستطيع حلّها" "باستثناء وحدتها." |
Başka kimsenin çözemeyeceği bir problemim var. | Open Subtitles | لدي مشلكة هو فقط بوسعه حلّها |
Bana bırak. Birkaç top dondurmanın çözemeyeceği hiçbir problem yoktur. | Open Subtitles | {\pos(190,230)}ثقا بي، ما مِنْ مشكلة لا يمكن حلّها بقليل مِن البوظة |
Çünkü hepimiz biliyoruz ki Yüce Alan Farragut'un çözemeyeceği bir sorun olamaz. | Open Subtitles | لأننا جميعاً نعرف بأنّه لا توجد مشكلة لا يستطيع حلّها (آلين فاراغوت) العظيم |
Merak etme. Gates Foley'in çözemeyeceği bir problem olamaz. | Open Subtitles | لا تقلقي , (غايتس فولي) لم يواجه مشكلة لم يستطع حلّها |
Boland'ı, çözemeyeceği bir işe girişmeden önce bulmamız gerekiyor. | Open Subtitles | علينا إيجاد (بولاند) قبل تورطها في شيء تعجز عن تدبره. |