Bobby kayıptı, ama asla ölü olduğu düşünülmedi. | Open Subtitles | كان بوبى مفقودا ولكن لم يفترض أبدا أنه ميت |
"Kayıp, ölü olduğu sanııyor," demişler. | Open Subtitles | يقولون أنه مفقود ويعتقد أنه ميت |
Hayır, onunda bu balık kadar ölü olduğu dışında yok. | Open Subtitles | لا, ماعدا أنه ميت كما تلك السمكة |
Acemi bir bahçıvan olsaydınız, bahçeye girer girmez yapacağınız ilk şey, ölü olduğu için bu bitkiyi sökmek olurdu. | TED | إن كنت بستانيًا غير متمرس، فإن أول ما ستفعله عند دخولك الحديقة هو اقتلاع هذه النبتة لأنها ميتة. |
Başka bir deyişle, sonucun daima kedilerden birinin canlı birinin ölü olduğu iki kedili bir sistem olabilir. | TED | بعبارة أخرى، يمكن أن يكون هناك نظام ثنائي القطط، ينص على أن النتيجة ستكون دائما قطة واحدة على قيد الحياة والأخرى ميتة. |
Şu anda tek bildiğimiz, söyleyebileceğimiz tek şey, bir çok ölü olduğu. Ne kadar olduğunu bilmiyoruz... | Open Subtitles | , ما نعرفه في هذا الحين ما يمكننا اخباركم به هو أنه كانت هناك حالات وفاة |
ölü olduğu hemen anlaşılıyordu. | Open Subtitles | و قد أدركت حالاً أنه ميت |
Kayıp olması ölü olduğu anlamına gelmiyor. | Open Subtitles | كونه مفقوداً لا يعنى أنه ميت |
ölü olduğu varsayılan bir kızları ve birden cinayet için gerçek bir nedeni varmış gibi görünen bir oğulları vardı. | Open Subtitles | كان لديهم الابنة التي تم التسليم بأنها ميتة والابن الذي بدا فجأة أن لديه دافع قوي |
Bu da, onun zaten ölü olduğu anlamına geliyor, Matmazel. | Open Subtitles | ما يعني بأنها ميتة فعلاً يا آنسة |
Şimdiye kadar Washington ayaklanmasında üç ölü olduğu bildirildi. | Open Subtitles | "تم التبليغ عن ثلاث حالات وفاة" "في حالات شغب واشنطن حتى الآن." |