Bu resimler ve metinler koleksiyonunda, desenler bulmaya çabalayıp, etki ettiğimiz hayatları çevreleyen öykülerin tıpkı kan bağının kendisi gibi şifrelenmiş olduğunu hayal ediyorum. | TED | وضمن هذا التراكم من الصور والنصوص، أحاول جاهدةً العثور على أنماط وأتخيل أن القصص التي تحيط بالحياة التي نتجه إليها مرمّزةٌ مثل رموز فصائل الدم نفسه. |
Anlattığı öykülerin yarısını uyduran çok zeki bir tasarımcıydı. | Open Subtitles | مصمم رائع اخترع نصف القصص التي يرويها. |
Anlattığı öykülerin yarısını uyduran çok zeki bir tasarımcıydı. | Open Subtitles | كاتب رائع اخترع نصف القصص التي يرويها |
İnsanların doğup ölme şekli, öykülerin hiç durmadan gelmesi, sanki bir makine gibi. | TED | إنها تقريباً طريقةٌ مبرمجةٌ لكيفية ولادة الناس وموتهم، وتستمر القصص في التسلسل. |
Toplumları bir arada tutan öykülerin gücünü anlamışlardı ve buna karşılık hikayeleri yok ederek bir insanı yok etmeyi umdular. | TED | وقد فهموا قوة القصص في تماسك المجتمعات، وفهموا أنه بالتخلص من القصص يأملون بالقضاء على الناس. |
Bu sahneye çıkıp süremi size tüylü bir oyuncağın icadının 100 yıllık hikayesini anlatmak için kullandığımdan, kendimi biraz gülünç hissediyorum, ama oyuncak ayının öyküsünde, çok daha önemli bir başka öykü gizli. Doğa hakkındaki fikirlerimizin nasıl dramatik bir şekilde değişebileceğine ve bugün anlattığımız öykülerin doğayı ne kadar çarpıcı bir biçimde değiştirebileceğine dair bir hikaye. | TED | وأشعر بالسخافة قليلاً أنني هنا على المسرح وقد اخترت أن أستغل وقتي لأخبركم بقصة عمرها مئة عام تقريباً عن اختراع دمية طفل اسفنجية، ولكن مناقشتي تعتمد على أن اختراع دب تيدي، في اطار هذه القصة هو قصة أكثر أهمية، هي قصة عن كيف ان الدراما في أفكارنا عن الطبيعة قد تتغيّر، وأيضاً عن كيف أن، في كوكبنا الآن، القصص التي نخبرها تغيرّ الطبيعة بشكل درامي. |