Riskli şehirlerdeki ilk müdahale için bütün kanallar açık olacak. | Open Subtitles | ستكون هناك قنوات منفصلة ومفتوحة لكل المعنيين فى المدن المستهدفة |
İkincisi, nüfus artışı ve şehirlerdeki insan yoğunluğu. | TED | ثاني الأسباب هو النمو السكاني والكثافة السكانية في المدن. |
Ve günümüzde şehirlerdeki en önemli değişimler bu açık alanlarda gerçekleşiyor. | TED | واليوم، فإن معظم التغيرات التحويلية في المدن تحدث في هذه الأماكن العامة. |
Bu duvarların kutsallığı mutlaktır. Bu şehirlerdeki vatandaşlar, Kilise'ye onları koruması için güveniyor. | Open Subtitles | هذه الأسوار لها قدسية مُطلقة، و لدى سكان المُدن إيمان كامل بقدرة الكنيسة على إبقائهم آمنين. |
En çok şehirlerdeki vatandaşlar ve büyük şehirlerde kalanlar etkilendi. | Open Subtitles | "بينما المواطنون في المدن الداخلية والمناطق الحضرية لايزالون الأكثر تضرراً،" |
Günümüzde, bu şehirlerdeki sakinler teknoloji sayesinde neredeyse normal bir yaşam sürüyor. | Open Subtitles | اليوم، قاطنيّ مُدن القارة القطبية الشمالية، يسعهم إلى حدٍ ما عيش حياةٍ طبيعية بفضل التكنولوجيا |
Çeşitli şehirlerdeki bireylerle yasadışı faaliyetler yönetiyormuş. | Open Subtitles | يقوم بنشاطاتٍ غير قانونية مع أناس من مدنٍ مختلفة |
Tıpkı şehirlerdeki gibi, karanlıktan sonraki yeni karakter tipleri. | Open Subtitles | كما هو الحال في مدن الإنسان ، هناك شخصياتجديدةتبرزبعد حلولالظلام. |
Günümüzde şehirlerdeki her açık alan bir fırsat. | TED | الآن، المساحات المفتوحة في المدن بمثابة فُرص |
Bütün büyük şehirlerdeki çok katlı kamu konutlarını gördük: New York, Philadelphia. | TED | رأينا العمارات الشاهقة للإسكان العام في كل المدن الكبرى: نيويورك، فيلاديلفيا. |
Bu şehirlerdeki bu bölgeler aslında yasadışı bölgelerden daha canlı. | TED | هذه المجتمعات في هذه المدن في حقيقة الأمر أكثر حيويةً من تلك المجتمعات غير القانونية. |
Ama daha büyük olanakları hatırlamak için başka şehirlerdeki hayalperestleri örnek alıyorum. | TED | ولكن أحد الأشياء التي أفعلها لأذكر نفسي بالاحتمالات الأكبر هي أن أتعلم من المدن الأخرى |
Bu da şehirlerdeki yiyeceklerle ilgili diğer bir mevzu: Bir kere şehrin içine doğru köklerini saldığında, bir daha yer değiştirmesi ender görülür. | TED | شيء آخر عن الغذاء في المدن: ما إن يتم إنشاء جذورها في المدينة, فإنها نادراً ما تنتقل. |
şehirlerdeki insanlar sifonu bir çekişlerinde kırsal kesimlerde yaşayan insanların iki günde alamadığı suyu harcıyorlar. | TED | أخبرني أن الناس في المدن بسحب المرحاض مرة واحدة يستهلكون من الماء مالا يحصل عليه الناس في المناطق الريفية في يومين. |
Burada oturup bu şehirlerdeki hava sahasının savunmasız kalmasına göz mü yumacağız? | Open Subtitles | هل سنقف مستعدين ونترك المجال الجوي لتلك المدن دون دفاع؟ |
Steven, köylerdeki ve şehirlerdeki birçok toplu ölümün gerçekleştiği hakkındaki söylentiler güvenilirlik kazanırken, çarpışma merkezinin yakınında bulunan şehirlerdeki durumun gerginliği sürdürüyor. | Open Subtitles | "ستيفن"، الوضع فى المُدن الأكبر بالقٌرب من مركز الصِراع مازالت مُتوتِرة بسبب الأشعات المُستمرة بخصوص وفيات جماعية فى عشرات المُدُنْ والقري التي كسبت المصداقيّة. |
Sonra da büyük şehirlerdeki insanlar. | Open Subtitles | الشرطة وعمال وزارة الصحة ثمة كل من في المناطق الحضرية |
ABD'de ölü sayısının 2.5 milyona ulaştığı tahmin edildiği sırada Başkan bilinmeyen bir yerden yaptığı açıklamada Dallas, Miami, Cleveland ve Phoenix gibi büyük şehirlerdeki büyük isyanlar sonrası zorunlu sokağa çıkma yasağı ilan etti. | Open Subtitles | "حيثُ يُعتقد وصول حصيلة الموتى في (الولايات المتحدة) إلى 2.5 مليون" "أصدر الرئيس اليوم بياناً من مكان غير معلوم" "يُلزم فيه حظر التجول الكامل في المناطق الحضرية الكبرى" |
Adam'ın grubu daha büyük kulüplere çıkıyor, farklı şehirlerdeki festivallere katılıyordu. | Open Subtitles | ففرقة "آدم" تغني في ملاه أكبر وفي عدة مُدن |
Sen diğer şehirlerdeki insanları tanıyorsun, bense kimseyi tanımıyorum. | Open Subtitles | إنّك تعرف أشخاصًا في مدنٍ مختلفة، أنا لا أعرف أحدًا. |
Diğer şehirlerdeki soygunlara bakınca başka cesetler bulacağımızı düşünüyoruz. | Open Subtitles | وحالما نبدأ بالبحث في ...عمليات السرقة في مدن أخرى نظن أننا سنعثر على المزيد من الجثث |