"Uzun, kabarık saçları, parlayan kırmızı gözleri vardı... ve köpeğimsi suratından kan akıyordu." | Open Subtitles | شعر كثيف منقوش، عينان حمراوين لامعتين. ودم يسيل على وجهه الشبيه بوجه الكلب. |
İşte bu yüzden Pavlov'un köpeğinin zil sesini duyduğunda salyası akıyordu. | TED | أعني، أن هذا هو السبب في أن كلب بافلوف بدأ يسيل لعابه بصوت الجرس. |
Seni miden bozukken gördüm gözlerin şişmiş, burnun akıyordu, zırlıyordun... | Open Subtitles | رأيتك عندما أصبتي بالأنفلونزا في المعده وكانت عيناك منتفختان وكان أنفك يسيل |
Gözyaşlarım çeşme gibi akıyordu. | Open Subtitles | تحب عيوني بعض النافورة بالدموع فاضت |
Fikirler daha özgür ve hızla akıyordu. | TED | كانت الأفكار تتدفق مع المزيد من الحرية والسرعة. |
Nil nehri Ijjtawy şehrin tam yanından akıyordu, ve doğuya doğru zamanla kayınca ve değişince, şehrin üzerini kapladı. | TED | كان نهر النيل يتدفق تماما إلى جوار مدينة إيتجتاوي، وبتحوله وتغيره وتحركه مع مرور الوقت نحو الشرق، غطى المدينة من فوق. |
Ne zaman yanından geçse adamın salyaları akıyordu. | Open Subtitles | لقد كان عملياً يسيل لعابه عندما تعبر أمامه |
Sonra duygulandığında ve nefesini alamadığında gözyaşlarınla sümüklerin sel gibi akıyordu. | Open Subtitles | ولم تستطع حبس انفاسك الدموع كانت تنهمر ومخاط الأنف يسيل |
Demek istediğim onları aldım. Parayı görünce hepsinin ağzının suyu akıyordu. | Open Subtitles | اعني, لقد حصلت عليهم, لقد كان يسيل لعابهم على المال |
Radyoyu açtım ve işte ordaydı: Ferguson, Missouri, Michael Brown, 18 yaşındaki siyah adam, silahsız, beyaz polis tarafından vurulmuş, kendinden geçmiş hâlde dört saattir kanı akıyordu. Büyükannesi, küçük çocukları ve komşuları korku içinde izliyorlardı. Düşündüm ki, yine aynı şey. | TED | وشغلته، وكان التالي: فيرغسون، ميزوري، مايكل برون، رجل أسود في الثامنة عشرة من عمره، غير مسلح، أُطلق عليه النار على يد شرطي أبيض، وقع جثة هامدة، يسيل الدم لأربع ساعات بينما تشاهده الجدة والأطفال الصغار وجيرانه في حالة من الهلع، وفكرت، ها هو مجددا. |
Salyaların resmen penisine akıyordu! | Open Subtitles | كنتِ على وشك أن يسيل لعابك |
Bir adamın resmi vardı ve kanı akıyordu. | Open Subtitles | نعم - ...كان هنالك كان هنالك صورة لرجل وكان عليه دم يسيل عليه |
Ondan ağzının suyunun akıyordu. | Open Subtitles | ليس غريباً أنه كان يسيل لعابك |
Gözyaşlarım çeşme gibi akıyordu. | Open Subtitles | تحب عيوني بعض النافورة بالدموع فاضت |
Bütün enerji büyük mıknatısın çekimine göre akıyordu. | Open Subtitles | الطاقة كلها تتدفق حسب قوة المغناطيس العملاق |
"Içki yüzünden kanı inceldiği için kanı özgürce akıyordu. | Open Subtitles | ودمائهم تتدفق بحرية أكثر بتأثير المسكر |
Yaptığım hafıza çalışmasının en üst kademesindeydim, veriler adeta akıyordu, tüm bu hafıza çalışması sayesinde alanımda tanınır hâle geliyordum. | TED | كنت في الحقيقة في ذروة عملي حول الذاكرة الذي كنت أقوم به... كانت البيانات تتدفق بشكل غرير، وكنت معروفة في هذا المجال بسبب عملي المتعلّق بالذاكرة. |
Paranın gümbürtüsü. Nereye dönersen dön, para akıyordu. | Open Subtitles | زئير النقود، وكأن أي مكان تلتفت اليه يتدفق نقودًا |
Sadece birkaç yıI önce bu minik derecik vadiden aşağı akıyordu. | Open Subtitles | قبل سنوات قليلة ، كان هذا المجرى المائى الضحل يتدفق إلى أسفل الوادى |
Gözlerinden damlalar akıyordu ve gözlerini ovuşturuyordu. | Open Subtitles | كما كان يتدفق الماء من عينيه وهو يفركهما. |