akbabaların neslinin tükendiği bölgelerde cesetlerin yok olması üç kat zaman alıyor. | TED | في المناطق المُهدد فيها النسور بالإنقراض. تستغرق الجُثَّث ثلاث مرات أطول لتتحلّل. |
Ama yumurtalar göründükleri anda aç akbabaların gagaları arasında kayboluyor. | Open Subtitles | ولكن سرعان ما يظهر البيض, انه يختفي, ابتلعته النسور الجائعة. |
Ama akbabaların ölü şeyleri nasıl yediğini araştıran bir doktor herhalde ailemin aklındaki doktor tipi değildi. | TED | لكن الطبيب الذي يدرس كيف تقتات النسور على الكائنات الميتة ربما ليس ما كان في بالهم. |
Dik uçurumların yarattığı yükselen hava akımları akbabaların iri gövdeleriyle havalanmalarını çok kolaylaştırıyor. | Open Subtitles | المنحدرات الصخرية الهائلة تخلق تيار هوائي صاعد, مثالية لرفع اجسام الكندور الضخمة الى الهواء. |
Avusturalya'da bulunmayan akbabaların görevini de üstlenmişlerdir. | Open Subtitles | ، لا توجد نسور بأستراليا وذو الذيل الوتدى اتخذ دورهم ايضاً |
Tam olarak o an farkına vardım derbideki bu hanımlar akbabaların ölümle bağlantısının farkındaysa, o zaman suç mahallinde neden bu kuşlar hakkında daha fazla konuşmuyoruz. | TED | تبادر إلى ذهني في تلك اللحظة إنه إذا تلك السيدتين في الديربي أدركت علاقة النسور بالموت، فِلْمٌ لَا نَتَحَدث أكثرعن دور هذه الطيور في مسارح الجريمة؟ |
akbabaların adli bilimlerdeki rolünü tam olarak anlamak için bu adli vakayı birlikte inceleyelim. | TED | لكي نفهم تماماً دور النسور في علم الطب الشرعي، سأشرح لكم بالتفصيل هذه القضية الجنائية. |
Nashville'deki hanımlar gibi, dedektif de gökyüzünde daireler çizen akbabaların onu cesede götüreceğini düşünüyordu. | TED | مثل تلك السيدتين في ناشفيل، يتصور المحقق بأن النسور التي تحلق في السماء ستقوده إلى جثة. |
Bu yüzden akbabaların önemi havadayken değil yerdeykendir. | TED | وعليه، فأن أهمية النسور لا تكمن في الجو، إنما على الأرض. |
Dedektiflere yanıt verdim ve akbabaların sulak alanları sevdiğini söyledim. | TED | أرسلت رداً إلى المحققين وأخبرتهم بأن النسور كالمناطق المائية. |
Dolayısıyla buradaki ilk işim akbabaların orada olup olmadığını belirlemekti. | TED | لذا كانت أول مهامي هنا هي تحديد ما إذا كانت النسور في مسرح الجريمة. |
Çam kozalağının yanındaki tüy akbabaların orada olduğunu gösteriyordu. | TED | الريش الموجود بجانب الصنوبر يدل على وجود النسور في مسرح الجريمة. |
Bu fotoğraf akbabaların leş yeme kabiliyetini gösteriyor. | TED | هذه الصورة تبين براعة النسور في الاقتيات. |
Bu kuşun güçlü gagası ve kuvvetli boynu daha zayıf akbabaların kazabilmesi için sert deri ve kas dokuyu kolayca deliyor. | TED | منقار هذا الطائر القوي وعنقه الطويل بإمكانه تمزيق النسيج العضلي بسهولة، فاتحاً المنفذ لبقية النسور الهزيلة للأكل. |
Ama diğer akbabaların görüntüleri onları beslenmeye yönlendiriyor. | TED | لكن بصيرة رفاقها النسور ترشدها إلى الطعام. |
Neyse ki bazı topluluklar akbabaların ne kadar önemli olduğunu çoktan anladı. | TED | لحسن الحظ، قد أدركت بعض المجتمعات مدى أهمية تلك النسور. |
Buradaki akbabaların nasıl kıyıda biriken vücut parçalarına üşüştüğünü görseydiniz. | Open Subtitles | إذا كان يمكنك ان ترى جميع النسور التى هناك التي تجمعت على شاطئ البحر لترى هذه الأشلاء المتجمعة |
Bu yüzden çöplük işçileri uzak bir köşeye leşler bırakarak akbabaların hayatlarını tehlikeye atabilecek her şeyden uzağa inmelerini sağlıyor. | Open Subtitles | وبالتالي فإن مشغل المكب يقدم فخ من الجيف على حافة موقع لجذب الكندور بعيدا عن أي شيء يمكن أن يعرض صحتهم للخطر. |
Akbabalar. akbabaların nesli tükenmek üzere. | Open Subtitles | الكندور طيور الكندور على وشك الإنقراض |
Bunlar akbabaların çeşnici başları. | Open Subtitles | هم المتذوقون لغذاء الكندور. |
İflas departmanındaki akbabaların eşyalarına dadanmasını mı istiyorsun? | Open Subtitles | هل تعتقدين أن نسور الإفلاس تلتقط ما بقي من أشياءه؟ |