Lupusta olabilir. artan platelet miktarı kan pıhtısına sebep olabilir. | Open Subtitles | يمكن حدوثه بمرض الذئبة زيادة عدد الصفائح الدموية يسبب الجلطات |
Rezervasyonlar 650'şer metrekarelik bölümlere ayrılarak Kızılderililer'e bireysel olarak dağıtıldı ve artan topraklar ellerinden alındı. | TED | تم تقسيم المحميات لمناطق كل منها يبلغ الـ 160 فدانا وتم توزيعها على أفراد السكان الأصليين مع زيادة تم التخلص منها. |
Kontrolü kaybetmişlerdi, ama kimse gittikçe artan riskin farkında değildi. | Open Subtitles | وخرج عن السيطرة ولم يكن أحد مدركاً الخطر الهائل المتزايد |
artan yemeklere şükürler olsun. Doydum. Diet Pepsi'ye şükürler olsun. | Open Subtitles | شكرا على بقايا الطعام وشكرا على دايت بيبسي |
İklim krizinde çocuk sahibi olma konusundaki artan endişe insanların ne kadar baskı altında hissettiğinin önemli bir göstergesi. | TED | المخاوف المتزايدة من إنجاب أطفال في ظل الأزمة المناخية هو مؤشر صارخ إلى شعور هؤلاء المعرضون إلى ضغط شديد |
Kasa'nın etrafında, artan sayıda... talihsizlikler olmaya başlıyor gibi görünüyor. | Open Subtitles | الظروف لم تستطع أن تساعد يبدو أن هناك قائمة متزايدة |
artan sıklıkla onun öldürme isteğini kontrol altına almaya çalışıyordum | Open Subtitles | بشكل متزايد, كلما حاولت قمعه كلما زادت رغبته في القتل |
Beyin gibi dar bir alana sıkışmış organlarda penisilin gibi yüksek hacimli ilaçlarla artan basınç beyin sapına zarar verebilir. | Open Subtitles | لا يمكننا في مكان ضيق كالمخ تزايد الضغط على الجمجمة من عقار عالي التأثير كالبنسلين يمكن أن يفتق قشرة المخ |
artan işkenceden dolayı şüphelinin giderek daha umutsuz ve dengesiz hale geldiğini düşünüyoruz. | Open Subtitles | بسبب التعذيب المتصاعد نحن نعتقد أن هذا الجاني يصبح يائس ومتقلب بشكل متصاعد |
Yeşilciler ve ağaç severlerle ekonomik ilerleme yanlıları arasında giderek artan ciddi bir mücadele var. | Open Subtitles | لدينا هنا مواجهة تزداد حدة بين أصدقاء البيئة ومحبى الأشجار ضد التقدم الإقتصادى |
artan deniz seviyesi ve iklim değişiminden dolayı büyük risk altındalar. | TED | مجتمع في خطر كبير من ارتفاع منسوب مياه البحر وتغيّر المناخ. |
Çok ileri yaşlara ulaştığınızda başınıza bu gelir, ve maalesef artan yaşam süresi daha da yaşlı olma anlamına gelir, daha genç değil. | TED | هذا مايحدث لك عندما تعيش إلى عمر كبير، و لسوء الحظ، زيادة طول العمر تعني عمر كبير أكثر، ليس شباب أكثر. |
En korkunç gerçek ise şudur: artan ekonomik büyümeyi otomatik olarak yaygın bir şekilde paylaşılan bir refaha dönüştürebilecek bir ekonomik norm yok. | TED | الحقيقة المرعبة هي أنه لاتوجد قاعدة اقتصادية والتي تترجم تلقائياً زيادة النمو الاقتصادي على نطاق واسع من الإزدهار. |
Yani yaygın uyku saatinde uykuya dalmak konusunda zorluk yaşıyorlar ve sebebi artan stres değil. | TED | فعندما يواجهون صعوبة في النوم في الوقت المعتاد، فإن ذلك لا يكون مرده إلى زيادة الضغط. |
artan tehlikeyi görmezden gelen iradesiz bir Başkan'ın sıkıcı kuklası. | Open Subtitles | دمية تافهة لرئيس ضعيف الشخصية الذي يرفض مواجهة التهديد المتزايد |
Artık ekonomik hasar da vermeye başlayan, yeryüzünün tüm kaynakları, tüm kapasiteleri ve tüm sistemleri üzerindeki artan taleplerimiz yüzünden duracak. | TED | سيتوقف بسبب طلبنا المتزايد على الموارد وكل السعات وكل الأنظمة على الأرض، والتي تعرف الآن ضررا اقتصاديا. |
Beni artıklarla besleme sakın çünkü ben artan yemekler yemem. | Open Subtitles | لاتطعميني من بقايا الامس، لاني لا آكل مابقي من طعام اليوم السابق |
Ama artan değerli doğal kaynaklarımıza oldukça akıllıca ve sürdürülebilir bir ek olacağına inanıyorum. | TED | لكنني أعتقد أنه سيكون إضافة ذكية ومستدامة جيدة لمواردنا الطبيعية المتزايدة النفاسة. |
artan politik baskı sonucu Gaviria nihayet Los Pepes'i alenen kınadı. | Open Subtitles | و تحت ضغوط سياسية متزايدة ندد غافيريا علناً بوجود لوس بيبيس |
Araç ilerlerken, şiddetli rüzgar hızları ve büyük ölçekte artan basınç kaydetti. | Open Subtitles | في الطريق لاسفل ,سجلت سرعات رياح عنيفة وضغط متزايد علي نحو واسع |
Önce doğmanız, sonra yaşamanız ve sonunda ölmeniz, hep bu sırayla oluyor, nedeni artan entropi. | TED | حقيقة أنك تولد، ثم تعيش، ثم تموت، دائما بهذا الترتيب، هذا بسبب تزايد الإنتروبيا. |
Ama neyse ki, bu artan tehditin çözümü basit. | TED | لكن لحسن الحظ، فإن الحلول لهذا التهديد المتصاعد بسيطة وبديهية |
Bu arada su sürekli artan kayip kisi listesine simdi bir de iskandinavya kraliyet ailesinden biri eklendi. | Open Subtitles | بالمناسبة ،إن قائمة الأشخاص رفيعي المستوى المفقودين تزداد |
Son birkaç yıldır, sağlık hizmetlerinin artan ücretleri çok fazla tartışılıyor. | TED | جرت الكثير من النقاشات خلال الأعوام القليلة الماضية حول ارتفاع كلفة الرعاية الصحية |
Geçtiğimiz haftalarda bu hapishanede artan bir huzursuzluk vardı. | Open Subtitles | ، حدث في الأسابيع الماضية تصاعد للإضطرابات في هذا السجن |
Giderek artan asi saldırılarıyla yüzleşen, Ayrılıkçılar, gezegende savaşın yayılması üzerine İziz şehrindeki kuvvetlerini desteklemek amacıyla takviye kuvvetler gönderdiler. | Open Subtitles | واجهوا تصعيد لهجوم الثوار الانفصاليين ارسلوا تعزيزات لتقويه قبضتهم على مدينة ايزيس |
Her iki dakikada bir pi sayısının, artan çarpma sonucunu veriyor. | Open Subtitles | فاخرج اضعافا متصاعدة من نسبة الرقم كل دقيقتين |
Virüsün artan bir hızla yayıldığını düşünüyorum. | Open Subtitles | مّما يوحي بأنّ الفيروس يُمكنه أن يتكرّر بمعدّلٍ مُتسارع. |