Birden fazla ülkede politikacılar tarafından başlatılan ve büyük ölçüde başarılı olmuş etkin teknoloji hizmeti örneği var: milli piyango. | TED | فهناك سابقة لمصالح تكنولوجية خلقها سياسيين في بلدان متعددة وقد كانت ناجحة بشكل كبير: اليانصيب الوطني. |
Başarı, büyük ölçüde dirayetli işbirliğine bağlıdır. | TED | يعتمد النجاح بشكل كبير على التعاون الحرفي. |
Rüzgarların karaya ulaşmadan önce büyük ölçüde dağılması bekleniyor ancak bu hala oldukça büyük bir kış fırtınası olabilir. | Open Subtitles | من المتوقع من الرياح بأن تعصف إلى حد كبير قبل أن تصل إلى اليابسة هذه ستكون عاصفة شتائية كبيرة |
Bu yaklaşımın dagitim merkezinin içinde etkin olarak yaptığı şey onu büyük ölçüde eşzamanlı işleyen bir motora çeviriyordu. | TED | ولكن إن ما تقوم به هذه الطريقة بفاعلية داخل العاصمة هو تحويلها إلى محرك معالجة موازٍ ذو نطاق واسع. |
Ötücü kuşların, göçebe kuşların sayısı büyük ölçüde artmaya başladı. | TED | بدأ عدد الطيور المغردة, والطيور المهاجرة... ...في التزايد بصورة كبيرة. |
- büyük ölçüde iyi. | Open Subtitles | غالبًا جيد |
Teğmen Monroe'nun yazdığı olay yeri raporu Esparza'nın kaderini büyük ölçüde mühürlemiş. | Open Subtitles | والآن، تقرير الحادث الذى كتبه الملازم (مونرو) الى حداً ما قام بختام مصير (إسبارزا) |
Üç, birinin hayatını büyük ölçüde değiştirin. | TED | ثالثًا، غيروا حياة أحدهم بشكل ملحوظ. |
Bu vizyona sahip çıkan bazı geniş şirketler var, büyük ölçüde dijitalleştirme yapıyorlar, fakat onlar halkın taleplerini bloke ediyorlar. | TED | هناك بعض الشركات الضخمة التي رأت هذه الرؤية انهم يذهبون باتجاه الرقمنة على نطاق واسع و لكن يقفلون النطاق العام |
Fakat yıllarca odak grupları büyük ölçüde aynı kalmıştır. | TED | ولكن مجموعات التركيز ظلت كما هي بشكل كبير خلال عقود. |
Bir takım besin tüketimini azaltarak, sigara içmeyerek, sağlıklı bir kiloda kalarak reflüyü büyük ölçüde azaltabiliriz. | TED | إن تقليل استهلاك بعض الأطعمة، وتجنّب التدخين والحفاظ على وزن طبيعي بإمكانها تخفيض الارتجاع بشكل كبير. |
Kan testine olan ihtiyacı büyük ölçüde azaltıyor ve 7/24 çalışıyor, ön-ayarlı sıklıklarda veri toplayıp analiz ediyor. | TED | إنه يقلل بشكل كبير الحاجة لفحص الدم ويعمل على مدار الساعة ويجمع البيانات ويحللها في فترات محددة مسبقًا. |
İnsanın kendisini başkalarından üstün görmesini, karşıtlık ve düşmanlığa neden olacak görüş ayrılıklarını büyük ölçüde ortadan kaldıracak, ortak paydada buluşmaya imkan sağlayabilecek bir fikirdir. | TED | إنه يضعف الذات، يغير جذريا لهجة وطابع الجدل، ويثري بشكل كبير إمكانيات التوصل إلى أرضية مشتركة. |
Bugün bunu tartışmak için buradayım, çünkü çağımızda kapitalizm büyük ölçüde yanlış anlaşılıyor. | TED | وأنا هنا لأثبت أن هذا راجع إلى كون الرأسمالية، في صورتها الحالية، يساء فهمها إلى حد كبير. |
Şimdi biz çoktan nükleer ve biyolojik silahlar üzerine uluslararası anlaşmaya sahibiz her ne kadar tamamlanmamış olup büyük ölçüde kullanılıyorsa da. | TED | الآن لدينا بالفعل معاهدات دولية على الأسلحة النووية والبيولوجية، وقد عملت إلى حد كبير. |
İlk olarak, büyük ölçüde yapılan kamu yatırımlarıyla geniş bir şebeke altyapısı kurulmuştur. | TED | أولًا، وضع شبكة البنية التحتية على نطاق واسع عادةً باستثمار عامّ كبير |
Aslında, şekil görünür ...büyük ölçüde, ilk hamle avantajı olduğu için. | TED | وفي الأساس، يظهر الشكل بصورة كبيرة لأنها ميزة الخطوة الأولى. |
Teğmen Monroe'nun yazdığı olay yeri raporu Esparza'nın kaderini büyük ölçüde mühürlemiş. | Open Subtitles | والآن، تقرير الحادث الذى كتبه الملازم (مونرو) الى حداً ما قام بختام مصير (إسبارزا) |
İkinci çalışmada çocuklar, büyük ölçüde pozitif kumandaya ben izlerken basmayı tercih ettiler ama sonra bir kere arkamı döndüm, hemen negatif kumandayı aldılar ve oynamaya başladılar. | TED | أما الأطفال في الدراسة الثانية فقد كانوا يضعطون بشكل ملحوظ أكثر على جهاز التحكم الإيجابي عندما كنت أشاهدهم، لكن بعد أن أستدير، يأخذون جهاز التحكم السلبي ويبدأون اللعب به على الفور. |
Giysinin yıllar boyu yıkanmaya ve giyilmeye olan dayanma gücü büyük ölçüde ikincil hücre duvarının yoğunluğuyla belirlenir. | TED | قابلية قطعة الملابس للتحمّل خلال سنواتٍ من الغسيل والارتداء تتوقّف بشكلٍ كبير على ثخانة ذلك الجدار الثانوي للخلية. |
diye sordum. Onlar da büyük ölçüde dijital teknolojiyi kullanıyorlar, yani mesele o değil. | TED | فهم أيضًا يستخدمون التكنولوجيا على نطاق واسع، إذًا فهذا ليس السبب. |
Aksi takdirde kurtulma şansın büyük ölçüde azalır. | Open Subtitles | خلاف ذلك فرصتنا بالنجاة تقلّ إلى حدّ كبير أقصد، من الناحية الإحصائيّة |