Tabii canım, hazır bayramken güzel bir jest olmuş olur. | Open Subtitles | نعم ، إنها لفتة لطيفة مع الأعياد وكل هذا الأمر |
George, sana söylemeliyim, bu gerçekten hoş bir jest. | Open Subtitles | جورج يجب علي ان اخبرك ان هذه لفتة جميلة منك |
Bu çok şirin, Greg. Hoş bir jest değil mi? | Open Subtitles | هذا لطف منك يا جريج ،أليست هذه لفتة رائعة؟ |
Bakın, biliyorum bu onu geri getirmez fakat bu sadece bir jest olsun. | Open Subtitles | انظر, أعرف أن هذا لن يعيده للحياة و لكن اليك هذه بادرة حسنة |
Bunu bir jest olduğunu fark etmen hoşuma gitti. | Open Subtitles | أنا منبهرة بأنك تدرك كم هيَ مبادرة لطيفة. |
Aidan'ın açılışında insan içinde karşılaşma riskini göze almayacağımdan, en azından bir jest yapayım dedim. | Open Subtitles | لأنني لم أكن مستعدة لأي إحراج عام مع (إيدان) أردت أن أترك إيماءة على الأقل |
Öyle küçük bir jest için oldukça pahalı bir hediye. | Open Subtitles | الهدية هي مكافأة مفرطة لمثل هذه البادرة الصغيرة |
Ve neyse ki, kurabiye olmadığı zamanlarda tenimize değen tanıdık bir el ya da sevgi dolu bir jest de rahatlamamızı sağlar. | Open Subtitles | و لحسن الحظ عندما لا يكون هناك بسكويت لازال بإمكاننا أن نجد الأمان في يد مألوفة على جلودنا أو لفتة تدل على محبة |
Senin açından iyi bir jest olur diye düşünüyordum. | Open Subtitles | إنها كلمة قوية امم, أنا اعتقد فقط بأنها ستكون لفتة طيبة من جانبك |
Fransız Hükümeti senden, bir jest bekliyor | Open Subtitles | الحكومة الفرنسية تنتظر لفتة لطيفة على اراضيها |
Yeniden şovalyeliğe yükseltilmesi gerçekten çok güzel bir jest. | Open Subtitles | حسنا, إن إعادة لقب فارس له هي لفتة جميلة جدا |
Müşterilerimize ufak bir jest. Yüzlerdeki gülümsemeyi düşürmemek için bir hediye. | Open Subtitles | أنها لفتة صغيرة لعملائنا هدية من أجل البهجة |
Bu zalim, iğrenç dünyadaki son nazik bir jest ki bu dünya bu jestleri alıp üzerine pisler. | Open Subtitles | وهناك لفتة لا طائل النهائية من اللطف في هذا العالم القاسي غزر أن يحب أخذ فتات من اللطف والتغوط والتبول عليها. |
Adam'ın böyle güzel bir jest yapmış olduğuna inanmak güç fakat bu defter onun özür dileyiş şekli sanırım. | Open Subtitles | من الصعب أن نصدق أن آدم قادر على تقديم لفتة الطيبة، لكنّي أعتقد أن ذلك سجل طريقته للإعتذار |
Beyaz Saray'dan beni attığın düşünülürse bu hareketin onun için büyük bir jest olur. | Open Subtitles | لقد فكرت بإلقائي خارج البيت الأبيض وانتقالها هنا ، أنك ستقوم بعمل لفتة كبيرة |
Hayır, biliyorum ama hoş bir jest. | Open Subtitles | لا، لا، أنا أعرف، ولكن، كما تعلمون، انها لفتة لطيفة، |
Evimi değiştirmenin romantik bir jest olduğunu düşünüyorsun, aslında yaptığın: | Open Subtitles | هل مازلت تعتقد أن تبديل منزلي كانت لفتة رومانسية بدلاً من ما كان في الواقع |
O kadar uzun yol gelmiş ki, ve bu çok hoş bir jest. | Open Subtitles | فقد سافر مسافة طويلة وكانت لفتة طيبة جدًا |
Gerçekten çok iyisin. Bu hoş bir jest. | Open Subtitles | -هذا لطف كبير منك، إنها لفتة محترمة جداً |
Sanırım adamlara büyük maşrapalarla bira ısmarlamak mükemmel bir jest olacak. | Open Subtitles | اعتقد بأنها ستكون بادرة طيبة ان اشتريت للرجال بعض مشروبات البيرة |
Hem bir jest olarak diğer adayları da davet ederiz. | Open Subtitles | وستكون بادرة طيبه نحو المرشحين الآخرين الذي يجب علينا دعوتهم |
Ama pizza seven ve "ne harika bir jest" diye düşünen bir hıyarım. | Open Subtitles | ولكني أيضاً أحب البيتزا وقولت لنفسي,"يالها من مبادرة لطيفة" |
- Bu gerçekten bir jest. | Open Subtitles | -هذه ليست إيماءة على الإطلاق |
Bence çiçekleri sığ ve anlaşılır bir jest olarak gördü ve onları mazur görülebilir bir öfkeyle paramparça etti. | Open Subtitles | أظنها اعتبرت هذه الأزهار على أنها البادرة السطحية الواضحة كما هي وقامت بتقطيعها إربًا في نوبة غضب مبررة. |