Neyse ki jeneratörümüz ve bir sürü bisküvi ve çayımız var. | Open Subtitles | من حسن الحظ فأننا لدينا مخزون كافى من الشاى و البسكويت |
Annem arkada bisküvi yiyor her şey domuz eti kokuyor. | Open Subtitles | أمي في الخلف، تتناول البسكويت. كل شيء رائحته كاللحم النتن. |
Ben bisküvi yiyerek beslenebilirim ama Tanrı kaplanları etobur olarak yaratmış. | Open Subtitles | يمكنني أن أتغذى على البسكويت لكن الله خلق النمور من المفترسات |
Basil'in annesi bir kutu bisküvi bıraktı, yani bizim de keyfimiz yerinde. | Open Subtitles | من الممتع ان والدة بيسيل احضرت علبة بسكويت وها نحن نستمتع هنا |
Bütün o meyve ve sebzelerin arasında birkaç paket bisküvi buldum. birkaç paket bisküvi buldum. | TED | وجدت علب بسكويت قليلة جداً وسط الخضروات والفواكه وكل شيء آخر موجود هناك. |
Evet, onu hatırlıyorum, Bay Mallard. bisküvi de alır mısınız? | Open Subtitles | الآن اتذكرك سيد مالارد هل تريد قطعة من البسكويت ؟ |
Sonraki üç bisküvi hayvanlara yedirdiğimiz miktarı temsil ediyor mısır, buğday ve soya gibi. | TED | قطع البسكويت الثلاثة الموالية تمثل الطعام الذي نقرر إطعامه للماشية، الذرة، والقمح، وفول الصويا. |
Bu 15 gece boyunca, günde 6 parça şeker ve 2 bisküvi ile yürümek demek. | Open Subtitles | ذلك يعنى السير مع 6 كتل من السكر وقطعيتن من البسكويت فى اليوم |
Yatakta bisküvi yemek falan filan iste. | Open Subtitles | اتهمتني بالقسوة. كأكل البسكويت في السريرِ. |
ömrünün sonuna kadar Oregon'un bir kasabasındaki bir bakkal dükkanında raflara bisküvi paketi dizersin. | Open Subtitles | إذا لم تغنّي الآن لن يؤول بك الحال فقط في ترتيب علب البسكويت في بقالة ما في ضواحي أرويجن |
Sanmam Bart. Benim babam bisküvi fabrikasının kodamanlarındandır. | Open Subtitles | لاأعلم يابارت، لكن أبي موظف مهم في مصنع البسكويت |
Buraya beni üzmeye geldi ve yanında bir kutu bisküvi getirmiş. | Open Subtitles | لقد جاء هنا ليجرحني وأحضر لي علبة من البسكويت |
İstemek küçük çocuğunuz gibi, sürekli peşinizden gelir, bir bisküvi daha ister. | TED | تشبه الرغبة طفلك الصغير الذي يلاحقك في كل مكان، ليطلب قطعة بسكويت أخرى. |
Çürümüş bisküvi, domuz eti ve... sabah, öğlen, akşam tepene binen lordluk payesi hariç hiçbir şey. | Open Subtitles | لا شيء سواء بسكويت و لحم خنزير عفن. و سيادته يأمرك بالعمل في الصباح و الظهر و الليل. |
- Sen her türlü çöpü yiyorsun diye mi? - Gerçek bisküvi! | Open Subtitles | فقط لأنك تأكلينأيَّ نوع من القمامة أوه , سمك , بسكويت |
- Hey, sence bisküvi üzerine sümük müdür? | Open Subtitles | ماذا تظنه سيكون؟ بسكويت محشو مخاطا جافا؟ |
Sosis, yumurta ve peynirli bisküvi, sorduğun için teşekkürler genede. | Open Subtitles | لأجل السجق و بسكويت الجبن بالبيض شكراً لك |
Tatlı olarak da anasonlu bisküvi ve bir termos dolusu espresso. | Open Subtitles | وللتحلية لدي قطع بسكويت بالعسل وكأس اسبريو |
Aslına bakarsan 3 etli bisküvi olsun. | Open Subtitles | و واحد ولا أقولك جب ثلاث بسكويتة لحم بقر |
Şimdi de beni kandırıp bisküvi Bonanza'yı elimden alacak diye korkuyorum. | Open Subtitles | والآن أشعر بالقلق أنه يحاول خداعي كي لا أحصل على الـ"بيسكت بونانزا". |
Kremalı bisküvi, kremalı bisküvi, kremalı bisküvi, kremalı bisküvi. | Open Subtitles | "سيمورز"، "سيمورز"، "سيمورز"، "سيمورز" |
Peki, öyleyse kan bankasına gidip biraz şekerli bisküvi araklayalım. | Open Subtitles | إذاً ، فلنذهب إلى بنك الدم و نأخذ بعضاً من البسكوت |
- Umarım diğerlerine de söylersin. - Hey, kremalı kara bisküvi gidiyor. | Open Subtitles | ـ أتمنى أن تخبر الآخرين ـ سيغادر بسكوت أوريو |
- Bir bisküvi al tatlım. - Teşekkürler. | Open Subtitles | تفضلى بسكويتا يا عزيزتى شكرا |
Bir tane sütlü kave, bir tane sade kahve ve bir tane de "bisküvi". Sanırım buna biscotti* diyorlar. | Open Subtitles | ها نحن ذا ,كأس من الحلب وواحد من القهوه و كعكه |
Şuraya sizin için ufak bir bisküvi de koydum. | Open Subtitles | نعم , سيدتي وَضعتُ قليلاً من تينة نيوتن لَك أيضاً. |
Bebeğim bisküvi istiyor muymuş? | Open Subtitles | طفلتي تريد بسكوتة تريدين المسحوقة |
Abimin tarifini Afganistandan aldığı süper bir bisküvi. | Open Subtitles | إنه بيسكويت شهي ، اخي علمني وصفته في افغانستان |
Simon, bisküvi getirdim. | Open Subtitles | سايمون, أحضرت لك بعض البسكويتات |
bisküvi. | Open Subtitles | بيسكوتي |